Korku sineması üzerine yaptığım röportajların bu defaki
konuğu, Türk korku sinemasının birçok filmine senaryo yazmış ve ilk defa “Gassal”
filmi ile yönetmenliğe geçen Alper Kıvılcım. Yönetmenlikten daha çok korku hikayeleri
yazmayı seven Alper Kıvılcım ile Kanyon’da buluşup kahve eşliğinde hem kendi
hikayeleri ve projeleri, hem de korku sineması üzerine uzun uzun sohbet ettik.
Daha çok Özgür Bakar filmlerine yazdığı senaryoları ile ön planda olan Alper,
Özgür ile de çok iyi bir uyum içinde çalışarak güzel bir ekip oluşturmuşlar.
Halen de, birlikte korku sinemasına çok değişik yapımlar ortaya çıkarmak üzere
çalışıyorlar.
Alper Kıvılcım, hem
Popüler Sinema’da, hem de sosyal medya ortamında yayınlamak üzere kendisine
yönelttiğim soruları beni kırmayarak cevapladı.
Kendisine bize vakit
ayırdığı için çok teşekkür ediyoruz.
KE- Artık neredeyse korku filmleri senaryosunda
bir marka haline geldiniz. Korku sinemasına olan ilginiz nereden geliyor? Neden
korku/gerilim?
AK- Çocukluğumdan beri korku filmlerine ilgim
vardı. Nedense korku filmi izlemekte beni çeken birşeyler var. Sadece ilgi. Eskiden
izlemek hoşuma giderdi, şimdi yazmak. Ayrıca Özgür Bakar ile yaptığımız filmlerin hepsinde gizli ya da açık
mesajlar oluyor, şunlardan uzak durun şunu ya da bunu yapmayın diye, gizli ya
da açık mesajlar veriyoruz. Peki bu mesajlar başka türlerle de verilebilir mi,
tabii ki evet. Ama biz korkuyu tercih ettik. Yazmak istersek çok güzel komedi
de yazarız Özgür’le birlikte ki, zaten bu
yaz kimsenin beklemediği çok ilginç bir komedi filmi yapacağız.
KE-
Bu kadar fazla korku filmi senaryosu yazabilmenin sırrı nedir?
AK- Az önce de söylediğim gibi, biraz karanlık
dünyaları seviyorum galiba, yazarken de o dünyanın içine girmeyi çok seviyorum.
Hayali ama karanlık bir dünya. Biraz da insanların korku ayarlarıyla oynamak
çok hoşuma gidiyor
.
KE- Doğaüstü
varlıklar, cinler ve büyüler ile ilgili bildiğiniz her detayı korku filmine
dönüştürmek sanırım birçok araştırma gerektirir. Ne tür araştırmalar yaptınız
bu konularla ilgili?
AK- Bu konuyla ilgili araştırma kitapları okuduğumuz gibi, özellikle
Özgür'le (Bakar) Kuranı defalarca okuduk. Eğer cin ve İslam’a dayalı bir korku
filmi yapıyorsak, referansımız mutlaka kuran oluyor.
KE-
Bugüne kadar senaryosuna katkıda bulunduğunuz filmlerin arasında sizi en
çok mutlu eden ve en çok üzen yapımlar hangisidir? Korku sineması sektöründe
iyi bir senarist olmak için ne gibi aşamalar gerekir?
AK-Bugüne kadar beni üzen değil ama içinde bulunduğuma pişman olduğum tek
film Üç Harfliler 2: Hablis’dir. Muhtemelen Özgür’ de benim aynı düşünüyor.
Muhtemelen değil, aynı düşündüğünü biliyorum. Özgür ile ben, film yaparken de, sonrasında
da eğlenmek istiyoruz, kimseyle sorun yaşamak istemiyoruz. Üç Harfliler 2: Hablis
filminde ise, anlamadığımız bir şekilde filmin yönetmeni ile sorunlar yaşadık.
Şimdi burada o konulara girmek istemiyorum etik olmaz, ama tek diyebileceğim
şey, keşke o filme hiç bulaşmasaydık. Aslında ne Özgür'ün, ne de benim filme
süpervizör olma gibi bir düşüncemiz de yoktu, tamamen filmin yapımcısı Kemal
Kaplanoğlu'nun çok iyi niyetli ısrarı üzerine oldu, biz de içine girmiş
bulunduk. Ama dediğim gibi keşke olmasaydı. Hablis dışında beni üzen ya da
pişman eden bir proje yok. Zaten onun dışındakilerin hepsi kendi üretimimiz
filmler, bundan sonra da böyle olacak. Sorunun ikinci kısmına gelince, Hasan
(Karacadağ) ağabeyi örnek alsınlar, gerçekten çok başarılı.
KE- Yine senaryosunu yazdığınız ve bu defa
yönetmen koltuğuna da oturduğunuz ilk filminiz olan Gassal’ın hikayesinden
biraz bahseder misiniz? Gassal nedir veya kimdir?
AK- “Gassal” için şöyle bir yorum yapayım. “Gassal” kesinlikle bir
cin filmi değil, psikolojik-gerilim filmi. Cin filmiymiş gibi anlatıp öncelikle
seyirciyi aldatmak istemem, fakat koltuğa çakılıp izleyecekleri, bol gol
gerilecekleri, içinde bir sürü bulmaca barındıran bir film. Film boyunca hayatını
evinin bahçesine kurduğu Gasilhane’de Gassallık yaparak hayatını geçindiren Abbas'ın
ve bir geceliğine diye gelip, Abbas'ın sırlarını öğrendikçe bir girdabın içinde
kaybolan Akay'ın hikayesini takip ederek gidiyoruz ama sadece finalinde değil, kendi
içinde de sürekli sürprizler barındıran bir film.
KE- Gassal, Türkiye’de sıkça rastladığımız
cinli ve büyülü hikayelerin dışında kalan ve daha çok psikolojik/gerilim
tarzında bir film. Hatta filmin fragmanına baktığımızda neredeyse tür olarak
“slasher” bile diyebiliriz. Böyle bir tür filme türk seyircisi hazır mı sizce?
Artık bu türe bir yerlerden başlamanın zamanı geldi mi?
AK- Evet “Gassal” Özgürle yaptığımız film fabrikası markalı filmlerden
biri değil öncelikle. Onları da yapmaya devam ediyoruz, ama orda daha çok gişe
işleri yapıyoruz. “Gassal” belki de gişede çok başarısız kalacak ki, bu ihtimal
filmin senaryosunu yazmaya başladığım günden beri var. Ama ben bunu bilerek
yola çıktım, bunun hiçbir şekilde risk falan olduğunu da düşünmüyorum. Zaten bence
bir senarist ya da yönetmen, gişe kaygısı düşünerek film yapmamalı, o işin
ticari boyutu, sanat kısmını yapanların bununla değil, işin kalitesiyle
ilgilenmesi gerekiyor. Ha sezon içinde gişesinde çok iddialı olacak filmlerimiz
yok mu? Tabii ki var ama onlar farklı, gassal için şunu diyebilirim birşeyleri
birilerinin denemesi gerekiyordu, ben de köyün delisi olarak denedim.Burada
önemli olan büyük gişe başarıları elde etmek değil. Her filmin illaki iyi ya da
kötü olan kısımları vardır. Gassal'ın da vardır, işte biz imkanlar dahilinde
elimizden gelenin en iyisini yaptık, kötü kısımlarına
baksınlar daha iyisini üstüne koya koya gitsinler diye bir yol açmayı
amaçladık. Başta bu imkanı bana veren yapımcım Serdar Çelik olmak üzere
de benimle yola çıkan özellikle Yaşar Tuncer'e, bu senaryoyu yazarken benden
desteklerini esirgemeyen Nazlı Başaranoğlu'na, kendisi o sırada sette olmayıp
ruhuyla ve kalbiyle her zaman sette olan kardeşim Özgür Bakar'a ve tüm ekibime
teşekkür ederim. Seyirci hazır mı, zamanı geldi mi kısmına gelince, 18 Aralıkta
göreceğiz.
KE- Türk korku sinemasında birbirine çok fazla
benzeyen CİN temalı hikayeler ortalarda sıkça dolaşıyor. Size göre, bu kadar
fazla aynı şeyi üretmenin korku sinemasına ne gibi katkısı/zararı oluyor?
AK-Bence bu kadar çok olmasının bir zararı yok. Amerika’da da çok
fazla vampir ve zombi filmi var. Önemli olan sunduğunuz işin kalitesi. Bence bu
tip filmlerden çok insanların sektöre zararı oluyor. Bu işte para var, ucuza da
çıkıyor diyip 50 yaşından sonra korku filmi yapmaya çalışan yönetmen olmaya
çalışan insanlar var. Bu tabiiki olmuyor.Mesela ucuz ama kaliteli film çekme
rüzgarını bu sektörde ilk başlatan Özgür Bakar'la benim. İlk filmimiz “Ammar”
çok ucuza çıkıp, dağıtımcımızın yaşadığı zorluklara rağmen ( O dönem “Fida Film”
iflas etme noktasına gelmişti ) oldukça başarılı bir gişe sonucu elde etti. Çünkü
çok kaliteli bir filmdi. Bu gişe sonucundan sonra da birçok taklitçimiz oldu
tabii. Bunun önüne geçmek imkansız, geçmek gibi bir derdimiz de yok zaten, ama çok
azı hariç hepsi çakıldı. Çünkü taklit ettikleri kısım sadece ucuz kısmı oldu,
kaliteli kısmını ne yazık ki yapamadılar.
KE- Gassal ile başlayan yönetmenlik deneyiminiz
devam edecek mi? Yakın zamanda senaryo ya da yönetmenlik bazında yeni projeleriniz
var mı?
AK- Yönetmenliğim devam edecek mi? Aslında hiç düşünmedim.Benim
yönetmenlik kariyeri yapmak gibi bir derdim de yok. Dediğim gibi Gassal çok
özel bir filmdi, ben çekmek istedim sadece. Yine “Gassal” kadar iyi bir senaryo
yazabilirsem, şartlar da uygun olursa olabilir. Ama bizim ana yönetmenimiz
Özgür Bakar'dır. Yönetmenlik gibi zor bir işi de Özgür gayet iyi beceriyor. Ben
aslında belki inanmayacaksınız ama, set ortamını bile sevmeyen biriyim ve kolay
kolay sete gitmem, o yüzden bu soruya cevabım; bilmiyorum. Hayat ne gösterir
bakacağız. Bu yıl yapacağımız üç tane film var, Deccal 2, Ammar 2 ve bir komedi
filmi ama adını şimdi vermeyeyim. Ama çok farklı bir komedi filmi olacak.
Anlaşmasını yaptık hatta Suat Özkan, ben ve Özgür yazmaya başladık bile.
KE- Gassal’ın çekimleri sırasında yaşadığınız
ilginç bir olay var mı?
AK- Cin filmi olmadığı için birşey yaşamadık :) “Gassal” içinde Türk
insanına göre çok sert sahneler barındıran bir film, hatta sette çekip,
montajda daha zamanı değil diyerek kullanmadığım sahnelerde oldu. Bu sahnelerin
bazılarını set çalışanları kaldıramadı. Sahne çekildikten sonra bir süre kenara
geçip, kendine gelmeye çalışan, sinirleri bozulan özellikle kadın
arkadaşlarımız oldu. Onun dışında ilginç bir olay yaşamadık.
KE- Türk
seyircisinin korku filmlerimize karşı olan önyargıları artık yıkıldı diye
düşünüyorum. ( En azından benim öyle). Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda,
alıştılar mı bizim korku hikayelerine ve oyunculuklara?
AK-
Kesinlikle çok sevdiklerini düşünüyorum. Yoksa
bu kadar korku filmi çekilmezdi... Ama bazen seyircinin çok acımasız olduğunu
da düşünüyorum. Aslında seyirciyle empati yapınca onlar da haklı ama bizler de
haklıyız. Mesela Amerikan filmleriyle Türk filmlerini kıyaslamanın çok doğru
olduğunu düşünmüyorum. Bu sadece korku alanında değil, her türde geçerli. Amerikalıların
film çekerken kullandıkları yemek bütçesi, bizim çoğu zaman bütçemizin tamamı
oluyor. Dalga geçmiyorum, bu ne yazık ki gerçek. Ama tabii onların pazarı daha
geniş, bizim pazarımız Türkiye dışında yok. Bu da doğal olarak bu işe parasını
yatıran yapımcıların risk faktörlerini arttırıyor o yüzden, çok büyük paralar
ne yazık ki harcayamıyoruz. Amerikan sineması ve Türk sineması
karşılaştırılınca, ortaya tabii ki Ferrari ile Murat 124 kıyaslaması gibi
birşey çıkıyor ve çok acımasız oluyor. Fakat kesinlikle Türk yönetmenlerin daha
başarılı olduğunu düşünüyorum. Bir Türk yönetmen Amerika’ya gidip çok rahat o
imkanlarla film çekebilir ama bir Amerikalı yönetmenin buradaki imkanlarla film
ya da dizi çekebileceğine kesinlikle inanmıyorum. Seyirciler şunu bilsin
ki; burada mevcut şartlar içinde mucizeler oluşturularak en iyi film
karşılarına çıkarılmaya çalışılıyor.
KE-
Çok korku filmi izler misiniz? Favoriniz olan 3 korku filmini yazar mısınız?
AK- Ne yazık ki eskisi kadar çok korku filmi
izleyemiyorum ama tabii ki, favorilerim var. Türk olarak , Dabbe serisi, Ammar
ve Helak:Kayıpköy. Helak bence Türk korku sinemasında yapılmış en iyi
filmlerden biriydi. Yabancı filmlerden ise, Çığlık serisi, Son Durak serisi ve
Fright Night(1985)
Bu Yazım Popüler Sinema da yayınlanmıştır.