Korku sinemasına gönül
veren yerli/yabancı yönetmenler ve oyuncular ile yaptığım röportajlar serüveni
son hızıyla devam ediyor. Yaptığım röportajlarda korku sineması adına, çok
farklı düşüncelere sahip olan, bu işi çözmüş ya da yeni çözmeye başlayan, korku
filmleri arasına yeni katılmış veya daha deneyimli isimlerle keyifli sohbetler
yapıyorum. Bugünku konuğum ise, korku filmi işine kendini adamış, gerçek bir
korku filmi izleyicisi ve takipçisi olan Özgür Bakar. Yaptığı tüm filmler, sıkı
bir araştırmanın sonucunda ortaya çıkmış ve güzel eleştiriler almış yapımlar.
Özgür Bakar’a bize vakit ayırdığı için çok teşekkür ediyoruz.
KE- Filmografinize
baktığımızda çektiğiniz korku filmlerinde, Türk korku sinemasında sıkça
rastlanan cinler, hocalar, ayetler gibi ögelerin biraz dışında kalarak daha çok
paranormal ve metafizik bağlantılı hikayelere yöneldiniz. Bu kalıpların dışına
çıkmak ve farklılık yaratmak nereden aklınıza geldi? Etkilendiğiniz filmler
oldu mu?
ÖB- Bir yerlerde farkediliyor
olması sevindirici. Çünkü ne yaparsak yapalım “yine mi cin” ön yargısı ile
fragmanlarımıza yaklaşılıyor. Cin ve onunla gelen dini motifli korku filmi yapmak
gayet mantıklı, fakat bu dünyaya girince beraberinde gelen bir sürü ezoterik
bilgiyle karşılaştık. Senaryoları oluşturduğumuz Alper Kıvılcım ile cennete
düşmüş gibi olduk. Şimdi bunları mantıklı konseptler içerisinde temalarımıza
yedirip görsele dökmeye çalışıyorum. Etkilendiğim filmler de genelde bunları
çok iyi kullanmış ağırlıklı olarak hollywood yapımları.
KE- Deccal filmi diğer
filmlerinizden daha farklı bir yapıya sahip. Konusu itibariyle Deccal’in
uluslararası standartlarda boy gösterebilecek şekilde tasarlandığını
düşünüyorum. Deccal gerçekten korku sineması için sarsıcı ve ürkütücü bir olay,
yani iyi bir malzeme. Sizde bu malzemeyi iyi kullandınız ve film gayet
başarılı. Bu filmin ortaya çıkışı nasıl oldu?
ÖB- Cin dışında bir şey
yaptım ve çok keyif aldım. Buna devam etmek istedim. Fakat dini altyapı
atmosferi kurmama çok yardımcı oluyor. Çünkü inançlarla birlikte gelen mekanlar
objeler çok derin ve çok renkli. Deccal ile ilgili bir tv programı izlemiştim.
Alper'le paylaştım ki kendisi zaten benden daha fazla bilgiye sahipti Deccal
hakkında. Ondan öğrendiklerimle birlikte senaryoyu harmanladık. İşin içinde
Deccal'in olması diğer dinleri de katmamıza vesile oldu ve film hem görsel
olarak hem de anlatım olarak uluslararası bir çizgiye oturdu. Bu sene Toronto
Film Festivali'ni 1 hafta ile kaçırdık. Seneye iki filmle birlikte başvurup
diğer festivallere yollayacağız.
KE- Devam filmi Deccal 2’nin
çekimleri yakın zamanda başlayacak. Bize biraz hikayesi hakkında bilgi verir
misiniz? Seyirciyi neler bekliyor Deccal 2’de?
ÖB-
Aralık ayı içinde çekimlere başlamak için çalışmalarımız sürüyor. Deccal artık
aramızda... Onu doğuran kurban kadınımız Duygu ölmüş. Çocuk yetimhane aracılığı
ile bir aileye veriliyor. Sonrasında dehşet kaldığı yerden devam ediyor, çünkü
Deccal'in bir yerlerde yaşadığını bilen büyük dinlerin derin yapıları da bebeği
ortadan kaldırmak istiyor. Bakalım kim kazanacak?
KE- İlk
filminiz Ammar’dan, Deccal’e kadar geçen zamanda neler değişti hayatınızda?
Çektiğiniz filmlere gelen tepkiler nasıl oldu? Seyircinin en çok beğendiği ve
inanarak izlediği film hangisi sizce?
ÖB- Komedi kökenli bir
sinemacı olarak kendimdeki değişime şaşırıyorum. Çünkü gün geçtikçe korku
kültürüne derinlemesine girmeye ve bundan zevk almaya başladım. Yaptığım
filmler hep daha iyiye gidiyor gibi hissediyorum. Öyle olmazsa zaten çok mutsuz
olurum. Fakat seyirci kendi profiline göre seçiyor en sevdiği filmimi. Geçen
kendim bir anket yapayım dedim Twitter'da sonuç en sevdikleri Ammar çıktı.
Ammar ilk filmim olduğu için bir ruhu var ve hep söylerim Ammar'ın son 20
dakikasını şu anda imkanı yok çekemem diye. Buna rağmen çoğu yerde izlerken
gözümü kıstığım hatalarım mevcut. Gel, gör ki en çok onu seviyorlar. Fakat
sinefiller Helak'ı çok seviyor mesela. En çok korktukları filmim Azazil.
Karışık işler. :)
KE- Bu soruyu genel olarak
soruyorum. Hem Türk, hem de yabancı korku filmlerini göz önünde bulundurarak
cevaplarsanız sevinirim. Korku filmlerinde ses efektlerinin arkasına sığınıp, göz
yoran hızlı çekimlerle ve bilgisayarla yapılmış inandırıcılığı pek olmayan
makyajlarla seyirciyi korkutmaya çalışmak sizce ne kadar doğru bir iş? Bu
konuda neler yapılması gerek doğrusu nedir?
ÖB- Samimi konuşmak gerekirse
tamamı çöp. Bu ciddi anlamda karşılaştığım zaman üzüldüğüm kötü taklitler.
Hasan Karacadağ bir stil yakaladı. Kendi yarattığı şeyin dokusunu ve
timinglerini çok iyi biliyor. Seversiniz sevmezsiniz ama sonuç aldığı kesin.
Ben çok ciddi saygı duyuyorum. Fakat alttan gelen en az 10 ayrı taklit
sayabilirim ki,fragmanlarına kadar aynen taklit ediyorlar. Saçma sapan işler.
Bu hatta sektörde yol olmaya başladı. Birçok yeni yapımcının da canını
yaktılar. Bu kadar kolay olmamalı. Ben şahsen Alper Mestçi ve Hasan Karacadağ
dışında kimseyi ciddiye alamıyorum. Hatta hepsini kötü niyetli buluyorum.
Mesele, arapça bir isim bulalım sonuna da “cin bilmemnesi” diyelim çakar geçeriz
meselesinin ötesinde. Eninde sonunda ciddi paralar harcanıyor. Yazık.
KE- Korku sinemasında The
Thing, Evil Dead, Exorcist vb. gibi hala konuşulan ve bu filmlerden türeyen
yüzlerce film var. Sadece Türkiye değil birçok ülkede bu filmlerin esintilerini
görebiliyoruz. Türk korku filmlerinin (en azından bazılarının) yıllarca
konuşulması ve kült bir film haline gelmesi için ne gibi bir yol izlenmeli?
ÖB- Saydığın filmlerden ben
de çok etkilenmişimdir bilinçaltımda. Bu biraz üretme duyargasıyla birlikte
geliyor bu. Baskın eserler her sanat dalında, altından gelen nesilleri her
zaman etkilemiştir. Bunlar da baskın dağıtım ağının ve büyük prodüksiyon
olanağının ürünleri. İyi yönetmenlerin ellerinden çıkmış işlere etkilenmemek
elde değil Korcan. Kötü bir şey de değil. Çünkü sineması henüz emekleme
döneminde olan bir ülkeyiz. Nitelikli bir iş yapmanın, çok fazla cezalandırıldığı
bir ülke burası. Fakat elitist bakış açısı zaten burada bıçak sırtı bir yere
dayanıyor. Yani bu halk kaliteli işten anlamaz deyip geçmek de yanlış. O yüzden
popüler kültürün bize öğrettikleri imgelerle kendi kültürümüzü harmanlayarak bir
iş yapmaya çalışıyorum. Kendimce böyle bir çıkış buldum. Hem izleyiciye, hem de
sinemanın estetik tarafına dokunmak istiyorum.
KE- Türk seyircisinin korku
filmlerimize karşı olan önyargıları artık yıkıldı diye düşünüyorum. ( En
azından benim öyle). Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda, alıştılar mı bizim korku
hikayelerine ve oyunculuklara?
ÖB- Kemik korku seyircisi...
ki bu 80.000 kişi filan her koşulda şans veriyor. Bu film iyiyse katlanarak
gidiyor. Fakat yukarıda bahsettiğim gibi, zekasına hakaret ettikleri zaman bu
geçerli değil. İşini ciddiye alan kişiler, eğer ki izleyiciyle buluşurken,
dağıtımcı, yapımcı, sosyal koşulla, vizyon takvimi ile ilgili bir talihsizlik
yaşamadıysa mutlaka hak ettiği ilgiyi görüyor. Her zaman söylediğim gibi ağır
önyargısı olanlar zaten hiç bir şekilde Türk korku filmlerine sinemada giden
kitle değil. Ağzınızla kuş tutsanız da gitmeyecek kişiler.
KE- Bir korku filmi yönetmeni
olarak ileride ne gibi projeleriniz var? “Bu Bir Özgür Bakar Filmi”
diyebileceğimiz farklı senaryolar çıkacak mı? Korku sinemasına devam mı, yoksa
farklı türlere de geçmeyi düşünüyor musunuz?
ÖB- Korkuyu kendi içinde alt
türlere bulaşarak ve yeni denemelerle zenginleştirerek devam etmek istiyorum.
Slasher ve Gore tarzı gibi. Uzaylı gerilimi gibi projeler kafamda mevcut.
İnşallah kısmet olur.
KE- Son zamanlarda Hollywood
filmlerinden çok daha fazla ilgi gören yapımlar ortaya çıkaran İspanyol korku
filmleri hakkında ne düşünüyorsunuz?
ÖB- Muazzam işler. Fakat
dediğim gibi bize ulaşıp ses getirdiğini düşünmemizde, doğru dağıtım olanakları
da etkili. Biz de artık “Baskın-Karabasan” filmiyle beraber bu kanallara
dokunmaya başladık. Türk korku sineması bence uluslararası ölçekte türün
meraklılarının seveceği işler çıkarıyor.
KE- Eski dönemde geçen bir
korku filmi çekmek ister miydiniz? Mesela Osmanlı döneminde geçen fantastik bir
korku filmi gibi ?
ÖB-Tamamı için bir şey
diyemem ama Deccal 2, 1666'da geçen bir intro ile açılıyor. Daha sonra film
2016'da devam ediyor. Yani hem dönem, hem bilim kurgu sayılır :)
KE- Çektiğiniz korku
filmlerinin setlerinde yaşadığınız ilginç ya da komik olaylar olduysa birkaçını
bizimle paylaşır mısınız?
ÖB- İlk filmimde gerçekten
hem çok eğleniyor, hem de çok geriliyordum. Çünkü söz verdiğim bütçe ve iş
gününde kalmak adına, şimdi düşününce manasız bir hırs yapmıştım. Mezarlık
sahnesinde hep yağmur hayal etmiştim. Altını üstünü hesapladık ama hiç bir
şekilde yapay yağmurlama için arazöz’e bütçe çıkaramadık. Çok üzüldüm. Aklımdan tamamen çıkmıştı zaten. 10 gün kadar
sonra o sahnenin çekileceği güne geldik. Gece oldu. Kayıt dedik. Yağmur yağdı.
Nazar değmesin, kalbim çok temizdir.
KE- Çok korku filmi izler
misiniz? Favoriniz olan 3 korku filmini yazar mısınız?
ÖB- Eskiden
sinemayı ders alır gibi izlerdim. 2 yıldır bu huyumdan vazgeçtim. Dengeli bir
şekilde her türden ve bir izleyici gibi zevk almak için film izler oldum. Kafa
boşaltmak için Transformers’da izliyorum. Gerçekten boğazımda biraz sinema
tortusu bıraksın diye Tarkovski de izliyorum. Jarmush'dan, Woody Allen'a hiç
ayırt etmeksizin iyi kötü her şeyi izlerim. Korku filmi sıralaması yapmak
gerçekten çok zor. Dehasına şapka çıkartacağın bir sürü yönetmen varken çok
zor. Hitchcock, Polanski, Carpenter, Craven. Yenilerden James Wan. Her türlü
seyirciyi koltuğa çivileyen atmosferleri ile insanı büyüleyen ustalar. Bunların
filmleri deyip geçeyim.
Bu Yazım Popüler Sinema da yayınlanmıştır.