Sean S. Cunningham’ın, 1980 yılında 13. Cuma’yı ortaya
çıkardığında peşinden gelecek başarıyı ve yarattığı Jason Voorhees karakterinin
yıllar boyu bir korku ikonu olacağını hayal bile ettiğini sanmıyorum. Toplamda
12 filmi çekilen ve dünya çapında büyük bir hasılat yakalayan 13.Cuma serisi,
ardında pek çok da ceset bıraktı. Jason Voorhees hikayesinin başlangıç yeri
olan ve gençlerin kamp yaptığı Crystal Lake bile günümüzde halen en çok
konuşulan korku bölgesi. Bu kampa gelenler ne yazık ki seri katil Jason’ın
elinden asla kurtulamadı. Evlerinizin kapısını kitleyin, çadırınızdan çıkmayın
ve arabanıza doğru hızlı koşun!. Çünkü çağımızın en büyük korku adamı Jason,
elinde uzun bıçağı ile peşinizde. Yapacak pek de bir şey yok aslında, Jason’a
ne yaparsanız yapın o diğer filmde yine hayatta. Hatta şehir hayatından sıkılıp
Manhattan’a, oradan da uzaya bile gitmişliği var. Yalnız ortada şöyle bir
gerçek var ki; Jason’ın hayatta kalması seyircinin fanatikliğine ve isteğine
bağlı. Onlar Jason’ı korku kralı yaptıkları müddetçe, senaristler sayesinde
tekrardan bir şekilde canlandırıldı. Farklı yönetmenler farklı kurgularla
Jason’ı tekrardan ortaya çıkarıp ya da ruhunu yaşatıp seri katil formatından
kopartmadılar. Günümüzden 400 yıl sonra geçen bir hikayede (Jason X), uzay
gemisinde yarı makine şeklinde Jason bile izledik. Hatta rüyaların seri katili
Freddy ile de kapıştı. 13. Cuma serisi 4. filmden sonra artık biraz daha ilginç
olmaya başladı. Ölmek bilmeyen maskeli katilimiz Jason’ın lanetli katil ruhu,
9. film olan Jason Goes to Hell: The Final Friday’de vücuttan vücuda geçerek
farklı kişileri ele geçirdi. Bu filmin yönetmeni Adam Marcus yaptığım bu
röportajda sadece kendi filminin detaylarını değil, Jason karakteri hakkında
bilinmeyenleri de anlattı.
Korku/gerilim filmlerine olan düşkünlüğümü, farklı site ve
dergilerde yazdığım inceleme, eleştiri ve dosya türündeki yazılarla
pekiştirirken, uzun zamandır yerli/yabancı yönetmen/oyuncularla yaptığım
röportajlara da yer vermekteyim. Adam Marcus beni kırmadı ve SFX dergisinde
yayınlanmak üzere sorduğum soruları içtenlikle cevapladı. Kendisine hem çok
teşekkür ediyor hem de yeni korku filmi Secret Santa için başarılar diliyorum.
Korcan E.- Jason Goes To Hell: The Final Friday İlk yönetmenlik
deneyiminiz. Başlangıç olarak neden 13.Cuma gibi kült bir serinin devam filmini
seçtiniz?
Adam M.– Aslında daha çok Friday beni seçti
diyebiliriz. Daha 10 yaşındayken ilk filmden itibaren filmle aramızda bir bağ
vardı. Sean S.Cunningham’ın oğlu, Noel ve ben çocukken birbirimizin en yakın
arkadaşlarıydık. Ve böylece hep Cunninghamlar’la birlikteydim. Aslında Friday
the 13 th, Spring Break ve yaptıkları
diğer işlerin birçoğunun yapım sürecinde yoğun bir şekilde onlar için çalıştım.
Daha ilk günden işe karışmış buldum kendimi. Gençlik dönemimizde Sean ve Wes
Craven’le birlikte bir sürü okumalar yaptım. Onların üzerinde çalıştığı
Cunningham’ın senaryo metinlerini okumaya alışmıştım. Hep bir şekilde bu işe
dâhil oluyordum.
Sean, ben
Connecticut’ta ilk tiyatro şirketimi finanse ederken -ki bu şirket benim NYU’ya gitmeden önce uzun
yıllar boyunca yürüttüğüm, en iyi film ödülünü kazanan öğrenci filmimi yaptığım
şirket- inanılmaz yardımcı oldu. Bu film görünürde Jason Goes to Hell işini
kazandırdı bana. Çok büyük bir “Friday” hayranıydım bu noktada. Filmlerin her
bölümüne, her satırına hâkimdim. NUY’a birlikte gittiğim yazı partnerim Dean
Lorey de büyük bir korku hayranıydı. Sonrasında mezun olduğumda Sean S.Cunningham
LA’a gelmemi, bir yıllığına onun kölesi olmamı, böylelikle bir şeyi yönetmek
için bana bir şans vereceğini söyledi. LA’dayken yapımcı olarak ilk uzun metraj
filmime başladım. Sonuç ürünü My Boyfriend’s Back olan Johnny Zombie adında
ufak bir film. Disney filmi, benim yazı partnerim Dean’in metinine göre yaptı.
Bu fimi yönetecektim ama çok da heveslisi değildim. Bu yüzden Sean da beni
başka bir göreve atadı. New Line’ın “Friday Franchise”ın kullanım haklarına
ihtiyacı olduğunu söyledi bana. Sonrasında da bir şekilde hokey maskesini
filmden çıkarabilmenin bir yolunu bulup bulamayacağımı, böylece filmi hem yazıp
hem yönetebileceğimi söyledi. 2 gün sonra sürecin sonucunda Jason Goes to
Hell’e dönüşecek taslağı yazdım. İşi aldığımda 21 yaşındaydım. Filmi çektiğimde
ise 23.
Korcan
E.- Jason’ın lanetinin vücuttan vücuda geçişi
oldukça kötü eleştirilere maruz kaldı. Neden Jason karakterini devam
ettirmediniz ve böyle bir seçim yaptınız?
Adam M.– Sean S. Cunningham
hokey maskesinden ciddi anlamda nefret ediyordu ve bu maskeyi filmden çıkarmak
istedi. Bu nedenle vücut olayı maskeden kurtulmanın zorunluluğundan doğdu. Ama
ben katil olarak Jason’ı filmde tutmak istedim. Arka plan hikâyesini
anlatabileceğimizi ve The Thing’deki gibi vücut değiştirmelerle saklanan
Jason’ı daha sinsi bir varlığa dönüştürebileceğimizi hissettim. Benim en büyük
problemim şimdiye kadar olan filmlerde hiç kimsenin 50ler’de boğulan çocuğun nasıl birden gölden fırlayıp
çıktığı, çıktığında ise nasıl hala bir çocuk olduğu, yalnızca birkaç hafta
içinde nasıl yetişkin bir insan vücuduna evrildiği ve hatta birkaç ay sonra
nasıl olup da dev boyutunda bir güreşçiye dönüştüğünün anlatılmamış olmasıydı.
Yani bunun bir açıklaması olmalıydı. Bu nedenle ben de bir açıklama arayışına
girdim. Evil Dead’deki “Ölülerin Kitabı” da bu şekilde girdi filme. Fikir
şöyleydi: Jason’ın annesi Pamela geçmişte karanlıkla bir anlaşma yapmıştır.
Böylece sevgili oğlu ona geri döner, ama yaşayan bir ölü olarak. Zombie gibi
değil, çok daha kötü bir varlık olarak, ve bu onu Cehennem’in Suikastçisi yapar.
Vücudun sıçramasının da sebebi bu.
Fanların ya da eleştirmenlerin
reaksiyonundan gördüğüm kadarıyla ben böyle yorumluyorum olanları. Eğer
profesyonel güreşçi olan hokey maskeli bir adamın olduğu bir film görmek
istiyorsan Jason Goes to Hell’den önce 6 tane film var senin için: 2 tanesi
Jason’lı, 1 tanesi Jason kılığına bürünmüş bir ambulans şoförlü, 3 tane de
zombi Jason’lı. Bunların arasındaki tek gerçek bağ hepsinin hokey maskesi
takıyor oluşundan ibaret. Bunu göz önünde bulundurduğumuzda benim filmim de
Jason karakterini içeriyor. Yalnızca farklı bir maske takıyor ki bu durum da
filmi daha zengin bir yola sokuyor. Gerçekten herkesin istediği sadece maske
mi? Filmin fanlarının gerçekten tek görmek istediği bir grup karakter yığınını
alt eden Jason mı? Hiç merak etmiyorlar mı bu Jason aslında kimdir, nedir?
Jason filmlerin hep hayranı oldum ve bir fan olarak daha fazlasını istedim. Bu
nedenle de hayranlara daha fazlasını verecek bir kurgu yarattım. Onlara
açıklamalar ve yanında yeni zorluklar, sorular getirecek bir şekilde muamele
edilmesini istedim, daha zengin karakter arka plan hikayeleriyle mesela.
Jason’ın marifetlerinin gerçek açıklaması ve kötülüğün çekirdeğiyle ya da. İzleyicilere
şimdiye kadar beklediğim, merak ettiğim her şeyi vermek istedim. Her film sevgi
ve nefretle karşılanacaktır ve bu normaldir. Aslında bir yandan da harikadır.
Bu sanatın doğasında olan bir şey. Sanat her zaman eleştirilerle vardır.
Eleştirmenlerimden istediğim tek şey filme bir kez daha bakmaları, bu kez her
sahnede hokey maskesi görmemenin vermiş olduğu öfkenin dağılmış haliyle. Sadece
bizim yaptığımız gibi filme odaklanarak. Hatırladığınızdan daha iyi yaşlanmış
mı yaşlanmamış mı bir görün. Ve hala beğenmiyorsanız, sorun değil.
Korcan
E. -
Jason Goes To Hell: The Final Friday’in
başlangıcı ile önceki filmin finali arasındaki kopukluğun sebebi nedir?
Adam M.– Sean, Jason Takes Manhattan’dan nefret
etti. Ciddi anlamda tiksindi. Aslında, film üzerinde çalışanlardan hiçbirimiz
öyle büyük bir hayranı değildik. Jason hiçbir zaman Manhattan’ı ele geçiremedi.
Botla Vancouver’a gitti ve Times Meydanı’nda 2 dakika geçirdi. O filmde bazı
öldürme sahneleri harikaydı ve birkaç karakter başarılıydı. Ama bütüncül
bakarsak serinin en iyilerinden değildi. Bana o filmi boşvermem söylenildi.
Varolduğunu bile unutturacak şekilde hem de. Gerçek bu ve ben de henüz 21
yaşındaydım, söylenileni yaptım.
Korcan
E.- Jason Goes To Hell: The Final Friday
filmindeki ölüm sahneleri diğer filmlere göre fazlasıyla kanlı. Bu sahneleri
çekmek titizlik gerektiren bir makyaj istiyor. Bu çekimler sırasında cast ekibi
ile yaşadığınız ilginç veya komik olaylar var mı?
Adam M.– Filmlerdeki
kariyerim FX’de başladı. New York’da birkaç makyaj sanatçısının altında
çalıştım. Goodfellas ve Bonfire of the Vanities gibi filmlerde imzası bulunan
Manhattan bağlantılı R/Greenberg firmasında Robert Greenberg altında eğitim
aldım. Bu nedenle Jason Goes to Hell’de en sevdiğim şeylerden biri aynı zamanda
en iyi arkadaşlarımdan biri olan KNB’nin ve Creature Corps’ın efsanevi ünlüsü
Bob Kurtzman ile ölüm sahnelerini tasarlamaktı. Bob ve ben görüntüler üzerinde
yorgunluk nedir bilmeden saatlerce çalıştık. Sonrasında da KNB’nin harika ekibi
işe başladı ve en akılalmaz ölüm sahnelerini gerçekleştirdi. Serinin en
iyilerini diyorum, evet! Basit bir kesme-biçme olmayacaktı, hayır efendim. Bu
ölüm sahneleri çılgınca! Tanrı aşkına, adamın biri eriyor filmde! ERİYOR! Bir
noktada KNB’deki çocuklar FX’i giydirmeye yardım etmeye bayıldığımı fark
ettiler ve KNB’nin B’si Howard Berger bana sette giyebileceğim bol gözlü bir
kemerli kılıf yaptı. Bir gözde yapay kan diğer gözde vücut parçaları vs. vardı.
Çeşitli sıvıları kaçık ve sapık bir mahkûm gibi etrafa fışkırtabileceğim 2 tane
kepçem vardı. Harikaydı! Jason’ı cehenneme çektiğimiz sahnede bir sürü büyük
kilden yapılmış kollar vardı. Bir noktada bu kollar muhteşem John D. Lemay
tarafından canlandırılınan filmin kahramanı Steven’ı yakalamaya ve aynı zamanda
cehenneme çekmeye başladı. Yani yüzeyde kelimenin tam anlamıyla bütün ellere
ihtiyacımız vardı. Bu yüzden Greg Nicotero ile kolların nasıl oynatılması
gerektiğini göstermek için platformun altına geçtik. Tek problem ise tuttuğumuz
şeyin ne olduğunu görmememizdi. Filmin bir yerinde görebileceğiniz gibi kilden
kollardan biri John’un poposunu diğeri de kasıklarını tuttu. Poposundaki el
Greg’in, kasıklarındaki el ise benim. Ah, film yapımı...
Korcan
E.- Neden yönetmenliğe korku
filmleri ile devam etmediniz?
Adam M.– Bana birçok korku filmi geldi. Ama hepsi
devam filmiydi ve her yaptığım filmin bir parça numarası olmasını istemedim.
Hepsini geri çevirdim bu yüzden. Ayrıca Jason Goes to Hell’i bitirmemin hemen
ardından New Deal ile 3 bölümlü bir iş teklifi de aldım. Ted Turner stüdyoyu
satın almasıyla ve korku türünden çok epik filmlere ağırlık vermek istemesiyle
iptal oldu bu iş de. İşe de yaradı. Sonunda Paramount, Fox, RKO ve Lionsgate’in
içinde bulunduğu farklı stüdyolara birçok ürün satma imkânım oldu. Ama ben yönetmen
olarak beni heyecanlandıran hikâyeler anlatmak istiyordum. Bu nedenle bir
romantik komedi ve bir modern western filmi yaptım ve yaratıcılık olarak beni
mutlu eden filmler üretmeye devam ettim. Film yapımcılığındaki olay da bu.
Yıllarca raflarda kalabilecek bir şey üretiyorsunuz. Belki de uzun yıllarca.
Benim parlak partnerim Debra Sullivan(aynı zamanda bir erkeğin evlenebileceği
en harika eş oluyor kendisi) ile yazdığım senaryo Momentum geçen sene çekildi.
Filmi 22 yıl önce yazmıştık! Korku türüne dönüşümü önümüzdeki sene oldukça
büyük bir şekilde yapıyorum, ama sanırım bu konuya röportajın ilerleyen
zamanlarında değineceğim.
Korcan
E.- Sizce Jason’nin yıllardır çok sevilen bir
korku karakteri olmasındaki etken nedir?
Adam M.– Bence Jason’ın bu kadar sevilmesi direkt
stili ve yapısı. O öldürür. Bu kadar. Bunun dışında pek bir şey yapmaz.
Jaws’daki köpek balığı gibidir o. Onun bahçesine girersen ölürsün. Ayrıca
inanılmaz bir şiddete maruz kalmış ve intikam arayan bir çocuk o. Burada diğer çocukların küçümsemeyle ve
rehberlerinin korumayla muamele ettiği sevimli, engelli bir çocuk var. Bu çocuk
ölüyor ve annesi öcünü almak için ortaya çıkıyor. Sonra o da bu kahrolası
rehberlerden biri tarafından öldürülüyor. Böylece Jason intikam şeytanına
dönüşüyor. Gayet basit! Sonra bu canavarı şehre inip kötü davranışlı ergenleri
ve boş konuşan yetişkinlerin üstünde izliyoruz. O bütün ergenlerin öfkesinin
ete kemiğe bürünmüş hali. Sanırım bu nedenle onu bu kadar çok seviyoruz.
Korcan
E.- Yıllar
sonra Texas Chainsaw 3D (2013) filminin senaryosunu yazdınız. Yeniden korku
filmlerine dönmeyi düşünüyor musunuz? Yeni projeleriniz var mı?
Adam M.– Bu soruya geri
döneceğimizi biliyordum! Öncelikle Texas Chainsaw birkaç sebepten dolayı
harikaydı: Birincisi, Lionsgate’de çok sevdiğimiz harika insanlarla çalışma
fırsatımız oldu. Konu tür filmleri olunca Lionsgate altın standartlara sahip.
Gerçekten inanılmaz. Chainsaw’ın ikinci yaptığı ise bizi partnerim Debra ve
benim yazdığımız ve yapımcılığını yaptığımız içerikte daha fazla kontrole sahip
olma kararına itmesi. Çünkü Chainsaw’ı gördüğümüzde yönetmen ve onun bir
arkadaşı yazdığımız birkaç şeyi orijinal bütçenin yarısından daha azıyla
çekebilmek için değiştirmişti. Böylece de filmin anlamını yitirmesine sebep
olacak bir sürü –hatta en iyi- parçaları atmış oluyorlardı. Üstünde oynanmış
bir senaryo yüzünden kötü eleştiri almak pek umrumda olmaz. Bu nedenle Debra ve
ben en iyi arkadaşlarımızlarından biri olan Bryan Sexton ile birlikte yeni bir
şirket kurduk. Birlikte Skeleton Crew’ı şekillendirdik.
Skeleton Crew; Deb,
Bryan ve ben Val Kilmer ile yıllar önce “Conspiracy” adında bir film yaparken
tanıştığımızda kuruldu. Bu filmi çekiyorduk ve filmde çalışan insanlar olarak
hayatımızdan nefret ediyorduk. Sonra dedim ki “Niye gerçekte başarılı olmanın
tek yolu olan kendi işimizi yapmak varken, içerikte söz sahibi olmadığımız
işlerin peşinden koşuyoruz?” Bryan ve Debra da kabul etti bu durumu ve kendi
firmamızı kurduk. Diğer bir sebep ise “Bizim endüstirinin Roger Corman’ı
nerede?” sorusuydu. Bir filme milyon dolarlar yatırmadan yeni yeteneklerin
önünü açacak insanlar kimlerdi? Eğer bir korku filmi çok fazla bilgisayar
destekli imajlar içeriyorsa bu korku filmi yapmayı unutmuş birileri demektir.
Evil Dead’i milyon dolarlık efektler kullanmadan, işini yapmak için can atan
genç makyaj sanatçılarıyla da çekebilirsin. Ayrıca hepimiz biliyoruz ki bazı
yazarlar bir sürü filmin senaryosunu yazmışlar ama kendi yönettikleri bir tane
bile filmleri yok. Bu nedenle Skeleton Crew ile yola koyulduk. 3 ana bölümümüz
vardı: TV, şu an gerçekleşen 2 tane TV programımız var ama hala görüşmeler
devam ettiği için hangileri olduğunu söyleyemiyorum. Daha büyük bütçeli
bölümlerimiz de var. Birkaç görselimiz var bu konuda, biri de Lionsgate ile,
çok heyecan verici hatta. Ocak gibi çekimlerine başlanılacak. Bir de çok küçük
bütçeli bir bölümümüz var ki o da insanlara hayalindeki işi yapmak için fırsat
oluşturacak, kariyerlerini başlatacak minik bir filmi çekmeleri için yardımcı
olacak.
20 yılı aşkın süredir
çektiğim filmlerin yanı sıra oyunculuk, senaryo yazımı ve yönetmenlik üzerine
eğitim veriyorum. Her hafta çalıştığım 60’dan fazla öğrencim var. Bazıları Los
Angeles’ın en iyi aktörleri. İnanılmaz derecede başarılılar. Birçoğunu görür
görmez tanırsınız. Çoğu genelde ufak TV konuk oyuncusu, ya da filmlerde ufak
rollerde çalışıyor. Başarılarının hakettiği asıl büyük rollerde göremiyoruz
onları. Bu nedenle küçük bütçeli bir filme bir yönetmen getirdiğimiz zaman
şöyle diyorum: “65 tane oyuncu senin emrinde. Bir bak bakalım, oyuncu ekibimiz
bu.” Christopher Guest’in yapmadığı bir şey değil bu. 14-75 yaş arası değişen
bu şahane insan grubu var elimde. Çoklu etnik ve kültürel altyapıya sahip bu
harika grup neredeyse her şeyi yapabiliyor. Bu noktada yapılması gereken onlara
hayatlarının rolü olabilecek fırsatı vermek. Gerçekten bu insanlara fırsat
vermekle alakalı. Skeleton Crew şu anda korku-gerilim filmlerine odaklanmış
durumda fakat alanımızı genişletiyoruz. Bir aşk hikayesi, bir bilimkurgu-komedi
ve hatta bir müzikal filmimiz var önümüzde. Ülke genelinde farklı işlerimiz
var, hatta bir projemiz yarı İspanyolca yarı İngilizce olacak.
Ve bunu kanıtlamak
için başlangıç olarak neredeyse yok denecek kadar az zaman ve bütçeyle 2 film
çekiyorum. Biri oldukça hardcore bir gerilim. Dread adındaki bu filmi yılın
ilerleyen zamanlarında çekiyor olacağım. Ama öncelik Secret Santa adında
Ocak’ta çektiğim yeni korku filmimiz. Secret Santa, Skeleton Crew’in ilk filmi.
Karımla yazdık, ben de yönettim. Prodüksiyon kısmıyla da mükemmel yapım ortağımız
Bryax Sexton ilgilendi. Bu benim dönüş korku filmim olacak. Ve Jason Goes to
Hell’deki gibi tamamıyla “gore” bir film yaparken komedi unsurlarına da yer
verecek. Yani gerçekten çok “gore” ve kafayı yemiş bir filmden bahsediyorum.
Noel’de birbirinden nefret edenler insanlar bir yemekte bir araya geldiğindeki
gibi, pis pis sırıtan ve tatilin hatırına birbirine katlanan insanlardan
oluşmuş gibi. Bu gecenin farklı olması dışında tabii… Bu gece herkes bilinmeyen
bir sebepten ötürü birbiri hakkında ne düşündüklerini söylemeye karar verir.
Bunca yıldır gizlenen gerçekler birden masaya dökülür. İstediklerini söylemeye
başladıktan sonra istediğini yapmanın da önü açılır. Mesela ırkçı sözlerinden
dolayı amcanı öldürmek mi istiyorsun? Durma, devam et, öldür! Kardeşine
sözlerini yedirmek mi istiyorsun? Ya da kendi dilini yedirmek? Çok basit,
yaptır. Kendileri aynı seçimi yapmışken senin hayatınla ilgili seçimlerini
yapmanı engelleyen anne-babanı parçalara mı ayırmak istiyorsun? Sadece onlara
denemek ve seni durdurmaları için izin ver. Secret Santa sosyal hayat için
ardına saklandığımız davranışlarımızda ve gerçekte içimizde barındırdığımız
hislerde gizli: korkunç, gözünü kan bürümüş ve çarpık… Kısacası August:Osage
Country.2’nin dişli hali. Hiç daha önce yaptığım bir film için bu kadar
heyecanlanmadım. Ayrıca filmde benimle çalışan harika ve başarılı arkadaşlarım
oldu. Bob Kurtzman ve Creature Corps Ohio’dan kalktı geldi ve sadece film yapma
aşkıyla bu filmde bizimle beraber çalıştı. Yalnızca filmdeki bütün efektleri
yapmakla kalmadı, ayrıca ikinci kamerayla çekim yaptı ve baş yapımcım oldu.
FX’de çalışan mükemmel film yapımcısı ve aynı zamanda arkadaşım olan Jason
Honeycutt filmi çekti. Soundtrack albümümüzü de son 25 yıldır dostum olan,
günümüzde de Guardians of Galaxy 2 ve Fast and Furious 8 gibi filmlere büyük
ölçekli destekleri olan ama aslında öfkeli bir müzik dâhisi Timothy Ellers
yaptı. Bu albüm Skeleton Crew Records etiketiyle çift albüm olarak
yayımlanacak.
Söylediğim gibi, bu
firma insanların asıl yapmak için doğduğu işleri gerekli yaratıcılık ve
desteğin olduğu bir ortamda yapmaları için bir şans. Bir film yapımcısı olarak
bu, her zaman yapmak istediğim bir şeydi. Diğer sanatçılara hayallerini yaşamak
için bir şans vermek yani.
Korcan
E.- En
beğendiğiniz korku filmlerini yazar mısınız?
Adam M.– Özel bir sıralama olmadan: The Exorcist,
Rosemary’s Baby, Inside, The Thing, Jaws, Evil Dead (orijinal), The Ring,
Suspiria, Videodrome, You’re Next, An American Werewolf in London, Halloween,
Friday the 13th Part 6, Demons, A Nightmare on Elm Street
(Orijinal), Poltergeist (Orijinal), High Tension, The Black Cat (Orijinal),
Carrie (Orijinal), The Brood, The Tenant.
Ve şu anda aklıma gelmeyen yaklaşık 100 film daha. Korku türüne
bayılıyorum. Hem de hepsine!
Bu Yazım SFX dergisinin Şubat 2017 sayısında yayınlanmıştır.