Korku filmlerine olan ilgim sayesinde başlamış,
bulunduğum röportajlar serisi hız kesmeden devam ediyor. Bu defaki konuğum, Türk
korku sinemasına kazandırdığı kaliteli filmlerle tanıdığımız olan Alper
Mestçi. Kendisi ile yakın zamanda
Ataşehir’de bir mekanda buluşup uzun uzun korku filmleri üzerine sohbet ettik.
Mestçi, komediden gelen bir yönetmen
olmasına rağmen, korku filmlerine olan ilgisini yönetmenlik deneyimiyle
birleştirerek Siccin gibi başarılı bir seriyi ortaya çıkardı. Efektleri ve
hikayesi ile çok sevilen Siccin, Türk korku filmi sevenlerden de tam not aldı.
Hem Popüler
Sinema’da, hem de sosyal medya ortamında yayınlamak üzere kendisine yönelttiğim
soruları cevaplayan Alper Mestçi’ye bize vakit ayırdığı için çok teşekkür
ediyoruz.
KE- Siccin 2 ile Yaz
aylarının en iyi açılışı ve seyircisi sayısı bakımından iyi bir başarı elde
ettiniz. Gelen olumlu tepkilerin ardından elde ettiğiniz bu başarınızın
devamını yakın bir tarihte New York’ta sürdürdünüz. Farklı ülkelerden gelen
birçok korku fanatiği Siccin 2’yi izleme fırsatı buldu. 4. Uluslararası İthaca Fantastik
Film Festivali’nde dünya promiyerini yapan Siccin 2’nin bu gurur verici başarı
öyküsünden bize biraz bahseder misiniz? Neler hissediyorsunuz?
Alper M. – Herhangi bir
festivale başvurmadığımız halde sadece fragmanı görerek filmi istediler, New
York’ta bir festivale katılmak hoşumuza gitti tabii ki. Ayrıca Ithaca’da bu yıl
Andrzej Zulawski'nin Possession’u, Takashi Miike’nin Audition’u ve Anders
Thomas Jensen’in Men and Chicken’i de gösterildi. Çok sevdiğim bu filmlerle
aynı festivalde olmak beni çok mutlu etti açıkçası. Possession ise, korku
filmlerini bana sevdiren ve korku filmi çekmeme neden olan filmlerden biridir.
KE- Musallat ile başlayan filmografinize
baktığımızda aralarda komedi filmlerine de rastlıyoruz. Komediden korku
sinemasına geçiş nasıl oldu? Bundan sonraki projelerinizde de yine bir korku,
bir komedi filmi şeklinde mi ilerleyeceksiniz, yoksa korku sinemasına daha mı
ağırlık vereceksiniz?
Alper M. - Komedi
türünde filmler yapmış olmamın en büyük nedeni televizyonda yıllarca komedi
işleri yapmış olmamdan kaynaklanıyor. (Şok, Dikkat Şahan Çıkabilir, Zaga vs..)
Korku filmlerim komedilerden daha çok gişe yaptı zaten. Korku sineması yönetmen
sinemasıdır, komedide ise oyuncunun gişesi öne çıkar. Yani komedi filmlerinin
yönetmenlerini pek tanımayız, komedyenin gişesi varsa kimin çektiğinin pek
önemi yoktur. Tabii ki daha zor olan, çok fazla emek gerektiren korkuyu tercih
ediyorum. Ama sanırım önümüzdeki yıllarda bir psikolojik dram çekeceğim.
KE- Siccin
3 ile ilgili çalışmalarınız var mı? Varsa kısaca bahseder misiniz?
Alper M. – Evet var ama
sürpriz. Siccin 3 çok acayip bir film olacak!
KE- Siccin ile ilgili “Büyü
haramdır” diye bir sloganınız var. Türkiye’de büyüye inanan ve büyü yapan
kişilerin fazla sayıda olduğu bir gerçek. Büyü yaparak para kazanan kişilerden,
filmi izleyenlerden veya çevrenizden bu sloganla ilgili ters tepkiler aldınız
mı?
Alper M. - Büyü antik çağlardan beri var olan bir şey. Günümüzde de hala
çok fazla yapılıyor. Dolayısıyla büyü var, yapılıyor ve öyle ya da böyle
insanların hayatlarını etkiliyor. Yaptıran kişinin de etkiliyor, kendisine büyü
yapıldığını bir şekilde öğrenen kişinin de. Büyünün tutup tutmaması çok daha
derin bir konu ama büyünün varlığından haberdar olmak bile insan psikolojisini
etkiliyor. Ve bu etkiler ne yazık ki hep negatif yönde oluyor. İslamiyet,
Hıristiyanlık ve Musevilik'te büyü yasaklanmıştır. Slogan yüzünden henüz ters
bir tepki almadım. Büyü yapanlar ya da yaptıranlar da bunun kötü bir şey
olduğunu biliyor zaten.
KE- Doğaüstü varlıklar ve büyüler ile ilgili
bildiğiniz her detayı korku filmine uygulamak çok kolay olmasa gerek. Bu
konular ile ilgili ne gibi araştırmalar yaptınız? Çektiğiniz filmlerde,
etkilediğiniz ya da örnek aldığınız yabancı korku filmleri oldu mu?
Alper M. – Bu yıl 5. korku filmimi çektim. Ve artık insanlar beni başkalarına
anlatamayacakları korkularını, yaşadıkları tuhaf olayları güvenle
paylaşabilecekleri biri olarak görüyor sanırım... Yaşanmış ya da yaşanmış
olduğu iddia edilen bir çok hikaye ulaşıyor elime maille. Sohbetlerde de ilginç
şeyler anlatıyorlar, başkalarının kendilerine inanmayacaklarından korktukları
şeyleri paylaşabiliyorlar. Haliyle fantezi kurmak yerine anlatılanlardan yola
çıkmak daha etkileyici ve doğru geliyor bana. Ama tabii ki anlatılan 3
dakikalık bir olay film yapmaya yetmiyor. Üzerine başka hikayeler ve hayal gücüyle
destek yapmak gerekiyor. Doğaüstü olaylar konusunda alim oldum artık :)
KE- Bu
soruyu genel olarak soruyorum. Hem Türk, hem de yabancı korku filmlerini göz
önünde bulundurarak cevaplarsanız sevinirim. Korku filmlerinde ses efektlerinin
arkasına sığınıp, göz yoran hızlı çekimlerle ve bilgisayarla yapılmış
inandırıcılığı pek olmayan makyajlarla seyirciyi korkutmaya çalışmak sizce ne
kadar doğru bir iş? Bu konuda neler yapılması gerek doğrusu nedir?
Alper M. – Doğru
olmadığını izleyici rakamları gösteriyor zaten. Hikaye olmadan korku filmi
yapanlar gişede hüsrana uğruyor. Öncellikle iyi bir hikaye olmalı, ardından
hikayeye göre korku sahneleri tasarlanmalı. Zoru ve doğrusu bu... “300 bin lira
harcayalım çekelim, 100 bin gişe yaparsa kârdayız” mantığı ile filmler
yapılıyor. E haliyle de batıyorlar. Birileri "en kötü korku filmi bile 100
bin yapar" diye bir yalan uydurmuş, birçok yapımcı-yönetmen de bu yalana
inanmış durumda. Gişe rakamlarına baktığınızda ise Türk korku filmlerinin yüzde
80’i zarar ediyor ya da ancak maliyetini çıkartabiliyor. Bu oran genel olarak
Türk sineması için de geçerli zaten. Yani korku, komedi ya da dram hepsinde
aynı risk var. 1-2 yıl içinde denge sağlanacak ve Türk korku filmlerinin sayısı
azalacak. Şu an için bir zamanlar her mahallede açılan simit sarayları ve cep
telefonculardan pek farklı görmüyorum herkesin korku filmi çekme çabasını.
Başka filmlerden çalıntı sahnelerle korku filmi yapmak pek işlemiyor. Zira
korku filmi izleyicisi sevdiği türe en hakim izleyicidir. Korku filmlerini
'trash metal'e benzetiyorum ben. Dinleyicisi azdır ama diğer türlerle kıyas
kabul etmez.
KE- Korku
sinemasında The Thing, Evil Dead, Exorcist vb. gibi hala konuşulan ve bu
filmlerden türeyen yüzlerce film var. Sadece Türkiye değil birçok ülkede bu
filmlerin esintilerini görebiliyoruz. Türk korku filmlerinin (en azından
bazılarının) yıllarca konuşulması ve kült bir film haline gelmesi için ne gibi
bir yol izlenmeli?
Alper M. – Korku sineması
genelde klişeler üzerine kuruludur. Fakat şu an klişe dediğimiz sahneler ya da
fikirler ilk kez kullanıldığında klişe değildi. Eğer film içinde ileride klişe
olabilecek sahneler veya fikirler barındırıyorsa bence başarılıdır. Bu da
oldukça zor. Kendi filmlerimden örnekle Musallat’taki 'leğendeki çocuk’,
Siccin’deki ‘çorba ile intihar’ ve ’tuvalete ekmek doğrama’, Siccin 2’deki
‘dolaptaki cinler’ ve ’sessizlik sonrası çarpılma’ sahneleri üzerinde çok
düşündüğümüz özgün sahnelerdir. Tahmin edilmesi kolay, klişeleşmiş korkutma
unsurlarını pek tercih etmiyorum. İzleyicilerimin yabancı korku
filmlerindekilerden çok farklı ve gerçekçi bir şekilde korku deneyimi
yaşadıklarını düşünüyorum.
KE- Türk
seyircisinin korku filmlerimize karşı olan önyargıları artık yıkıldı diye
düşünüyorum. ( En azından benim öyle). Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda,
alıştılar mı bizim korku hikayelerine ve oyunculuklara?
Alper M. – Alışmadılar, sadece iyi olanlar izleniyor. Genel olarak 'yine mi cin?’
diye bir eleştiri ile karşılaşıyoruz. Ben paranormal hikayeleri seviyorum ve
paranormal bir hikaye anlatacaksam da kültürel faktörlere dikkat etmem
gerekiyor. Türk insanı inanmadığı şeyi izlemeyi sevmiyor. Bilim-kurgu, polisiye
ve aksiyon izlenmemesinin nedeni de bu. Korku aslında fantastik bir tür
olmasına rağmen halk arasında anlatılan inandırıcı hikayeler üzerine kurulunca
izleniyor. Musallat ya da Siccin’deki cinleri değiştirip hayalet yapsam
filmlerin yapısı bozulmaz. Sadece gişesi düşer. Ne yazık bizim sektördeki korku
filmi yönetmenlerinin de çoğu bunu anlayamadı henüz. Onlarca korku filmi
yapıldı ve cinler hepsinde başka bir şekilde anlatıldı. Yani dünya korku
sinemasından çok farklı şeyler yapmıyoruz. Exorcist'de de anlatılan şeytan,
Şeytanın Avukatı'nda da anlatılan şeytan. Fakat iki şeytan arasında büyük fark
var. Filmde cin var diye filmlerin aynı olması gerekmiyor. Amerika'da 'niye hep
süper kahraman filmi?' diye soruyorlar mı? :)
KE- İlk
filminizden bugüne kadar çektiğiniz filmlere gelen tepkiler nasıl oldu?
Seyircinin en çok beğendiği ve inanarak izlediği film hangisi sizce?
Alper
M. - Musallat çok beğenildi ve aradan 8 yıl geçtiği için kült oldu. Siccin
henüz 1 yıllık bir film olduğu halde Musallat kadar konuşuldu, beğenildi ve
kısa sürede marka oldu. Siccin 2 korku dozu en yüksek filmim oldu. Ama Siccin 3
kesinlikle en büyük filmim olacak. Ben detaylara çok takıntılı biriyim. En çok
da filmin kurgu aşamasında detaycı oluyorum sanırım, çünkü kurguda artık dış
etkenler azalmış oluyor. Çekimdeki oyuncunun performansı, hava şartları, teknik
sorunlar bir şekilde atlatılmış oluyor. Elinizdeki malzemeyi en iyi şekilde
nasıl değerlendirebileceğinize kafa yoruyorsunuz. Ancak her aşamada benimle
aynı detaycılığı gösteren, film neyi gerektiriyorsa prodüksiyon anlamında onu
sağlamak için uğraşan Muhteşem Tözüm gibi bir yapımcıyla çalışıyor olmak büyük
şans. Aslında Siccin serisindeki en büyük şansım müthiş bir ekiple çalışıyor
olmam. Ersan Özer, Melodi Tözüm, Okan Sarul, Efe Hızır, Alev Ünal, İlona Levi,
Erhan Güler… Gerçekten müthiş bir ekibiz.
KE- Korku filmi setlerinde makyajlar, efektler,
dekorlar vs derken ürkütücü bir ortam yaratıldığı kesin. Şu ana kadar çektiğiniz
filmlerin setlerinde başınıza gelen en ilginç anınızı bizimle paylaşır mısınız?
Alper M. – Her sette ilginç olaylar ve aksilikler yaşanıyor ama
film korku filmi olunca ‘acaba?’ diyoruz. Bunu tanıtım, reklam malzemesi
yapmanın doğru bir şey olduğuna inanmıyorum ama korku filmleri bu yorumlara
daha açık. Bir ay boyunca settesiniz ve 90-100 kişi çalışıyorsunuz. Bir kazanın
yaşanmaması mümkün değil. Yaralanmalar ve kazalar her sette oluyor. 'Paranormal
olaylar oldu mu?' diye soruyorsanız, çok yoruma açık. Örneğin sete ziyarete
gelen bir arkadaşım eve döndüğünde banyosunda küvette çırpınan iki tane karga
bulmuş. Apartman boşluğuna bakan camdan girmiş kargalar ve deli gibi bağırıp
duruyorlarmış küvette. Korkunç bir durum. Ama o arkadaşım bizim sete gelmeseydi
o kargalar oraya girerler miydi bilemiyorum. Kelebek etkisi :)
KE- Çok
korku filmi izler misiniz? Favoriniz olan 3 korku filmini yazar mısınız?
Alper
M. – Korku filmlerine ilgim 80'lerde
'videocu' diye tabir edilen dükkanlardan, oradan kiralanan Betamax ve Vhs
kasetlerden geliyor sanırım. O dönemde özellikle 60'ların ve 70'lerin karanlık
atmosferli korkuları (Repulsion, The Wicker Man vs..) beni çok etkilemişti.
Sadece korku değil genel olarak çok fazla film izliyorum. Özellikle Kuzey
Avrupa sineması favorim. Hepsi korku sayılmasa da sıralamam şöyle:1) Possession
- Andrzej Zulawski (1981)- 2) Repulsion - Roman Polanski (1965)- 3) Don’t Look
Now - Nicolas Roeg (1973)- 4) Calvaire - Fabrice Du Welz (2004)- 5) Caché -
Michael Haneke (2005)
Bu Yazım Popüler Sinema da yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder