Yurtdışında
Toronto ve Sitges festivali dahil, birçok festivalde yoğun ilgi gören
Baskın-Karabasan filmi, aynı zamanda Amerika’da gösterilecek olan ilk Türk
korku filmi ünvanını da taşıyor. Bu kadar övgüyü hak etmesine çok da şaşırmamak
gerek çünkü ortada ciddi, itinalı hazırlanmış ve bol emek harcanmış bir film
var.
Daha
önce çektiği kısa filmlerden de anlaşılacağı üzere Can, korku filmlerini sıkı
takip eden ve fantastik düşünmeyi seven bir yönetmen. Çektiği tüm kısa filmler “gore”
akımını ön plana çıkaran, bol kanlı sahnelerin bulunduğu sert ve sarsıcı
hikayelere dayanıyor. Bu arada “Baskın-Karabasan” filminin de, Can Evrenol’un “Baskın”
adındaki kısa filminin uzun metrajlı hali olduğunu da belirtmek gerekiyor.
Öncelikle filmi seyrettikten sonra sağlıklı bir analiz yapabilmek için, yönetmenin
çektiği kısa filmleri izlemek çok daha faydalı olacaktır. To My Mother and
Father, Sandık, Kurban Bayramı ve My Grandmother gibi aile içinde geçen şiddete
dayalı kısa filmleri izlediğinizde, en azından “Baskın-Karabasan” için belki
kafanızda bir altyapı hazırlarsınız. Bunları neden yazıyoruz, çünkü gerçekten
daha önce denenmemiş, çok cesurca yapılmış bir iş var önümüzde ve Türk korku
sineması seyircisi henüz böyle bir filme hazır değil
.
Ayrıca
şunu belirtmekte de fayda var; Baskın-Karabasan, Anadolu’da geçen alıştığımız
cinli ve büyülü filmlerden değil, polislerin içine düştükleri bir dehşeti
anlatan karanlık ve ürkütücü bir film. Cin ve büyü beklentisi olanlar varsa, bu
filme hiç boşuna bulaşmasın. Genç çaylak bir polis olan Arda ile işin ehli
olmuş, kendilerine son derece güvenen, ağzı bozuk ve şiddet yanlısı 4 polisin (
Remzi, Yavuz, Apo, Seyfi) hikayesine odaklanan Baskın-Karabasan, yer yer sıkan
küfürü bol diyaloglarla başlayan, ardından yol sahneleriyle eğlendiren ve bol
kanla devam eden bir film. İlk yarı durağan geçen filmin rotası ikinci yarıda
değişerek izleyiciye adeta cehennemin dibini yaşatıyor. Filmin karakterleri ise,
beklentileri karşılaşıyor. Remzi ve Arda, olay örgüsünün tam odak noktasına
yerleştirilmiş olan, film boyunca seyircinin kafasını karıştıracak ve olmadık
tahliller yaratacak kadar önemli ve kilit iki karakter.
Filmin
görsel dünyasına baktığımızda inanılmaz derecede emek harcandığına şahit
oluyoruz. Yaratılan atmosfer, vahşilerin makyajları ve kostümleri, sadece gece
yapılmış ürkütücü çekimler, bolca kurbağa sekansları ve her türlü ince detaylar
çok titizce hazırlanmış. Can Evrenol adeta çocukluk hayallerini birebir
beyazperdeye taşımış ve Amerikan standartlarına göre bir film ortaya çıkarmış.
Etkilendiği ne varsa, kafasından neler geçiyorsa dökmüş filminin her karesine. Müzikler
ise, filmin kalbi ve olmazsa olmazı. Kendisi korku sinemasına gönül veren bir yönetmen olarak, gerçekten
filmini çok iyi sahiplenmiş. Çıplaklık, yağmur, çamur, korku, tarikat, kan,
karanlık, balyoz, kurbağa gibi ögeleri kendi kafasındaki tahlillerle nefis bir
şekilde birleştiren Can Evrenol, Clive Barker’dan John Carpenter’a kadar birçok
yönetmenin eserleriyle beslemiş filmini. Baskın-Karabasan’ın en can alıcı
kısmını oluşturan ikinci yarısındaki olayları izlerken, Hellraiser, Silent Hill
gibi filmleri hatırlıyor, ara planlardaki (Remzi ile Arda’nın zihinsel bağ
kurdukları kısım) akıl oyunlarına kafa yorduğumuzda ise, David Lynch
filmlerindeki beyin fırtınasına benzer durumlarla karşılaşıyoruz.
Baskın-Karabasan
düzgün kurgusu, mükemmel müzik seçimleri, düşmeyen temposu ile korku filminden
daha ziyade, tam sanatsal bir “Gore” olmuş. Kimilerine göre B Tipi bir film
olarak da nitelendirilebilir tabii ki. Ama şu bir gerçek ki, Türk korku sinemasında
bir ilk ve çok kıvrak bir zeka örneği. Filmin en güzel yanı ise, bittikten
sonra üzerine bolca sohbet edilmesi gereken ve düşündüren bir yapıya sahip
olması. Yabancı korku filmi izleyip, Türkiye’den de böyle bir film çıkması için
yıllarca bekleyen bir kitle için, bu film biçilmiş bir kaftan.
Baskın-Karabasan’ı
ya seversiniz, ya da hiç sevmezsiniz, bunu izlediğinizde daha iyi
anlayacaksınız. Özellikle, Lynch filmlerinin alt yapısını ve paralel olay
döngüsünü bilen herkesin bu filmi sevme şansı çok yüksek. Filmin beyin yakan finali
ise, çok şık.
Bu Yazım Popüler Sinema da yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder