Bilim-Kurgu
severlerin yıllarca gözdesi olmuş televizyon tarihinin en uzun soluklu yapımı Stargate
SG-1, 1994 yapımı Kurt Russel’ın başrolde oynadığı eski mısır tarihine mistik
açıdan yaklaşan Stargate (Yıldız Geçidi) filminden esinlenerek yaratılmış mükemmel bir dizidir.
İlk iki sezon bölümlerin normal seyrettiği fakat 3.sezondan sonra kendi içinde
ortak bir konuya bağlanıp uçuşa geçmiş olan dizi tam 10 sezon herkesi ekran
başına yapıştırmayı başarmıştır. Eski mısır tanrıları ile uzaydaki diğer
yaşayan ırkların yaşam biçimlerini araştırmak üzere kurulu bir ekibin
maceralarını anlatan Stargate SG-1, 1997-2007 yılları arasından yayınlanmış ve
kendisine inanılmaz bir hayran kitlesi yaratmıştır. Halen bu diziyi bilmeyenler
ya da tekrardan hatırlamak isteyenler
için bu nostaljik tanıtım yazısı işinize yarayabilir.
Stargate
SG-1, nın bu kadar fazla beğenilmesinde içerdiği hikayenin yanı sıra ana
karakterlerin de payı oldukça fazla.. Dizinin en kıdemli ve disiplinli askeri
olan Albay Jack O’Neill karakterini canlandıran Richard Dean
Anderson’ı 80’lerin dizisi MacGyver’dan hatırlıyoruz.
Jack, en önemli yerlerde verdiği kritik kararları ve yarattığı esprili
ortamları sayesinde dizinin baş kahramanı ve sevilen bir karakteridir.Ekibin
ordu subayı ve kadın karakteri Samantha
Carter (Amanda Tapping) feminist ve sevecen hallerinin yanında insancıl
tavırlarıyla da ön plana çıkarak kısa sürede dizinin sevilen yüzü haline
gelmiştir. Amanda Tapping bu dizide meşhur olduktan sonra Sanctuary adında bir
bilim-kurgu / gerilim dizisinde daha uzun süre rol almıştır. Yine dizinin en sempatik
karakteri Daniel Jackson (Michael Shanks) ise arkeoloji ve dil bilimi uzmanı
olarak tüm gezegenlerdeki keşiflerde yeni uygarlıkların tanınmasında en önemli
rolünü üstlenir. Ekibin diğer üyesi, Jaffa ırkından olan Teal’c (Christopher
Judge) ise bir tanrı olarak gördüğü Apophis’in eline düşmüş esir durumundayken
SG-1 tarafından kurtarılarak takımın arasına katılır. Kısa sürede ekibe ayak
uyduran Teal’c gruptaki pek çok şeye karışmaz, espri yapmaz ve çok ciddidir. Teal’c
aynı zamanda kendi ırkının hepsinin bedeninde yaşayan Goa’uld parazitine de
sahiptir. Neredeyse dizinin tüm sezonları boyunca bol bol karşımıza çıkacak
olan Goa’uld’lar hakkında biraz bilgi vermekte fayda var. Goa’uld’lar parazit
bir ırk olup çok tehlikelidirler ve ses efektli konuştuklarından kolayca fark
edilirler.Larvalar halinde doğarlar ve insanların bedeninde konukçu olarak
yerleşirler. Jaffa ırkındakilerin bedeninde yaşayan bu parazitler
çıkarıldıkları zaman bedenin ölmesine neden olurlar. Ayrıca Goa’uld’lar diğer canlı organizmalarla beraber
yaşayabilir ve onların bilincini de ele geçirebilirler. Bu yüzden farklı
ırklardan elde ettikleri teknoloji sayesinde tüm gezegenleri gezebildikleri
gibi, hastalıkları tedavi edebilir, ölüleri diriltebilir ve yüzyıllar boyu
hayatta kalabilirler.
Yıldız geçidi içinden geçildiğinde milyonlarca ışık yılı
uzağa insanları taşıyan Naguadah adında bir elementten yapılmış üstünde 39 ayrı
sembolün bulunduğu bir cihazdır. Geçide girilen 7 adet sembol sayesinde
gidilecek gezegene olan yolculuk başlar. Amerikan Hava Kuvvetleri’nin komutası
altında bulunan bu geçit sayesinde SG-1 gibi farklı gruplar oluşturularak başka
gezegenlere yolculuk yaptırılır. Bu keşif yolculuğunun amacı, yeni ırklar
keşfedip onlarla uyum sağlamak ve iyi ilişkiler kurmaktır. Bir dağın
eteklerinde kurulu olan bu üssün başında General George Hammond (Don S.Davis)
bulunur ve SG-1 ekibi ile de kendisi ilgilenir ve çok iyi anlaşır. Böylesine
bir keşfin ekibe ve üsse getirdiği hastalıklar, virüsler ve farklı türden
uzaylılar gibi tehlike arz eden pek çok şey de vardır tabii ki. SG-1’ın gezegen
keşfinin yanı sıra diğer görevi de Goa’uld’lara karşı her türlü silah
donanımına ve bilgiye sahip olmaktır.
10 sezon boyunca
yapılan keşiflerde ve maceralarda Ancients (Kadimler) , Asgard, Furlings,
Nox, Tauri , Tok’ra , Tollan , Jaffa , Alterans, Goa’uld , Replicator, Aschen,
Unas, Re tu gibi karşımıza farklı birçok ırk çıkar. Bu ırkların ya da
uygarlıkların iyi olanları olduğu gibi kötü güçlere sahip olanları da mevcut
tabiî ki. Aralarında en önemli yere sahip olan Kadimler normal insan ırkının
ilk evrimidir. Zihin okuma, telekinezi gibi büyük yeteneklere sahip olan bu ırk
aynı zamanda gezegenler arası yolculuk yapan en büyük ve en hızlı yıldız gemisi
Atlantis’in yaratıcısı ve Dron adı verilen silah sisteminin de sahipleridir. Oldukça
fazla sayıdaki bu ırklarla ilgili bilgi vermeye başlarsak eger yazı alır başını
gider ve yeni izleyecekler için de bir esprisi kalmaz. Diziyi seyrettikçe bu
uygarlıkları tanıyıp onlara iç içe olmanız çok daha iyi olacaktır.
Dizinin ayrıca 2008 yapımı Ark of Truth ve Continuum
adında 10.sezondan sonrasında yaşananları konu alan iki adet önemli TV filmi de
bulunmaktadır. Eğer halen diziye başlamamış olanlar varsa diziyi bitirdikten
sonra bu iki filmi seyretmeleri gerekiyor. Ayrıca dizinin getirdiği başarının
ardından Stargate Atlantis
(2004-2009 yıllarında 5 sezon süren ve SG-1’ın 8.sezonu ile paralel olarak ilerleyen
yan dizisi ) ve Stargate Universe
(2009-2011-2 Sezon) adında iki adet Stargate temalı dizisi de bulunuyor.
Stargate Atlantis’i mutlaka seyretmenizi tavsiye ederim ki zaten SG-1’i izlerken
ister istemez Atlantis maceralarına da tanıklık edeceksiniz. SG Universe biraz
Stargate havasının dışında kalan vasat bir dizi olduğundan çok fazla tavsiye
etmiyorum. İzleyip izlememek tamamen size kalmış. Diğer önemli iki yapımda
Stargate sevenler için hazırlanmış belgeseller. İlk belgesel True Sience, Amanda Tapping’in sunumu
ile solucan deliği ve zamanda yolculuk üzerine yapılmış farklı teorilere bilimsel
açıklamalar getiriyor. 2.belgesel, Behind
The Mythology de ise, oyuncular, yapımcılar ve dizinin mitolojik yönden
başarısını anlatan uzmanlar ile yapılan söyleşilere yer veriliyor.
Her bölümde alternatif gerçekler, zamanda yolculuk,
teknolojik gelişmeler gibi birçok farklı konuya uzanan Stargate SG-1, bugüne
kadar bilim-kurgu seven herkes tarafından olumlu eleştiriler almış, seyrettikçe
bağımlılık yaratan ve yıllar geçse de defalarca izlemekten asla bıkmayacağınız bir
başyapıt. Başlarda klişe giden 40’ar dakikalık sürede her türlü macerayı bir
çırpıda tamamlayan bir dizi olarak başlamış, fakat sezonlar ilerledikçe senaryosu ve kurgusu
oturmuş mükemmel bir bilim-kurgu efsanesine dönüşmüştür. Antik mısır uzaylılarıyla
devamlı bir mücadele içinde olan SG-1, bizlere farklı kültürlere sahip
uygarlıkları anlatan ve hayal gücümüzün sınırlarını zorlayan yarı aksiyon, yarı
felsefik oldukça eğlenceli bir
bilim-kurgu dizisidir.
Tüm sezonları bitirdiğinizde çok üzülecek, Jack’in
esprilerini ve ekibin arasındaki harika diyalogları özleyecek ve karşınıza
çıkan her bilim-kurgu dizisini Stargate SG-1 ile kıyaslayacaksınız ki bu da
size maalesef diğer dizilerden fazla zevk almamanıza sebep olacak. İşte bu
yüzden birçok SG-1 fanatiği gibi sizde yıllar sonra bu diziyi arşivinizden
çıkarıp tekrar tekrar izleyeceksiniz. Yeni başlayacaklara şimdiden ne mutlu
diyorum !
Bu Yazım Popüler Sinema'da yayınlanmıştır.