Orijinal ismi “Butterflies are Free” olan eser, Leonard
Gershe tarafından yaratılmış olup, ilk
defa 1969 yılında Broadway’de müzikal olarak sahnelendi. Ardından gördüğü ilgi
üzerine 1972’de başrolünde Goldie Hawn’ın yer aldığı bir sinema filmi olarak
beyazperde de yerini aldı. Türkiye’de ise ilk kez 80’li yıllarda Hadi Çaman &
Füsun Önal’dan izlediğimiz Dan ve Jill karakterine, sonraki yıllarda Sevinç
Erbulak ve Tolga Çevik hayat verdi. Ben, 80’li yıllarda Füsun Önal tarafından
sergilenen “Kelebekler Özgürdür” oyununu izlemiş ve hayran kalmıştım. Aradan
yıllar geçti ve bu defa bambaşka bir kadro ile Murat Sarı’nın yönettiği bu
harika oyunu sımsıcak bir ortama sahip olan Kadıköy’deki Tiyatro Ak’la Kara’da
yeniden izleme fırsatı yakaladım. Üstelik bu izlediğim oyun, artık tekrarı
olmayacak en son oyunları idi.
Oyunun
Konusu; Doğuştan görme engelli olan Don Baker, 35 yaşında ilk
kez kendi başına yaşamaya başlamıştır. New York'taki küçük dairesinin karşısına
Jill adında bir oyuncu taşınmıştır. Don ve Jill kısa bir süre sonra
yakınlaşırlar. Jill, dünyada hiç kimsenin, görmek istemeyenler kadar kör
olmadığını Don'dan öğrenir. Ve şimdiye kadar hiç görmediği bir dünyayı görür.
Fakat bir süre sonra Don'ın annesi gelir ve onu kendi evine götürmek konusunda
ısrar eder. Don bu ısrara karşı koyunca, Bayan Baker, Jill'den kendisine
yardımcı olmasını ister. Jill, Don'ın eve dönmesi için elinden geleni yapar.
Fakat Bayan Baker, oğlunun artık kendi ayaklarının üzerinde durması gerektiğini
anlar. Don 35 yıl sonra, karanlık bir dünyada bile olsa yaşamaya başlamıştır.
“Dünyayı hiç
görmemiş birinin gözünden görün” sloganıyla kendini tanıtan Kelebekler
Özgürdür, dramatik alt yapısının yanı sıra, içindeki tatlı espriler ile de uzun zaman hafızanızdan
çıkmayacak bir oyun. Aynı zamanda yıllar sonra bile şarkısını duyduğunuzda
yüzünüzde ufak bir gülümseme yaratacak kadar da güçlü bir içeriğe sahip. Oyun, görme
engellilerin hayata nasıl tutunduğunu ve onlara acımayıp normal bir birey gibi
davranıldığında çok daha mutlu olduklarını, etkileyici diyaloglar ve müzikler
eşliğinde seyirciye çok güzel anlatıyor.
Karanlıktan yavaşça açılarak, tek tek sahnenin en önemli
planlarını tanıtan hoş bir ışık tasarımı ile başlıyor oyun. İlk gözüme çarpan
ise buzdolabındaki Hair posteri oluyor tabii ki. Oyun da zaten o dönemlerde,
yani hippilerin, çiçek çocukların ve Beatles’ın popüler olduğu yıllarda
geçiyor. Işıkların yerli yerinde kullanımı
ve karanlıkta yer alan en önemli sahnelerin tek plan şeklinde
aydınlatılması sayesinde seyirci oyuna daha iyi adapte oluyor. Dekor tasarımı
ve renkler, tek mekanda geçen bir oyuna göre derinlik ve perspektif açısından
çok düzgün. Ayrıca posterler, duvardaki yazılar, etraftaki ufak detaylar ve en
önemlisi Jill’in rengarenk cıvıl cıvıl kıyafetleri oyunun geçtiği dönemi size birebir
yansıtıyor.
Üç Nokta oyunundaki üçüzleri başarıyla canlandıran Kerem
Kobanbay, bu kez inanılmaz bir performans ile izleyenleri adeta büyülüyor.
Görme engelli “Don Baker” karakterini canlandıran oyuncu, oyunun sonuna kadar
gözlerini beyaz şekilde göstererek de zor bir işe imza atıyor. Bu rolü için
aylarca görme engellilerin yanında çalışan Kerem Kobanbay’ın aynı zamanda “Yeni
Tiyatro Dergisi” ve “Direklerarası Seyircileri” En İyi Erkek Oyuncu ödülünü de
aldığını belirtmek gerek. Oyunda Don Baker’ın ağladığı yerde hüzünlenirken, güldüğü
yerde siz de gülüyorsunuz. İşte bu duyguyu güzel bir şekilde seyirciye enjekte
eden Kerem Kobanbay’ın yanında, oyunun
diğer güçlü karakteri Jill’i canlandıran Buket Dereoğlu da çok çok başarılı bir
performans sergiliyor. Oyuna dahil olduğu andan sonuna kadar, yaşadığı duygu
karmaşasını harika mimikleri ile izleyiciye kolayca aktarabilmesi, bitmeyen enerjisi
ve sevimli dansları ile gerçekten alkışı hak ediyor. Dan ve Jill’in
birbirlerine olan sevgisi, coşkusu ve yaşadıkları o kadar güzel anlatılıyor ki
oyunda, ne zaman kötü şeyler olacak, yaşanacak bir dram var mı, yok mu diye de
merak içinde kalıyoruz. Ve merakımızı bozan, heyecanımızı ve coşkumuzu söndüren
Dan’in diktatör annesi ortaya çıkıyor. Usta oyuncu Bedia Ener tarafından
canlandırılan Dan’in annesi Florence Baker, neredeyse ikinci perdenin en önemli
rolü. Öfkesi, titizliği, bağırması ve oğluna olan düşkünlüğü ile seyirciyi
sinir eden anne karakterini canlandıran Bedia Ener, sahnedeki ustalığını her
zamanki gibi rahat ve dinamik oyunu ile gösteriyor. Oyunun sonlarına doğru
çıkan ve kısa bir role sahip olan Hakan Çeliker’in üstlendiği gıcık yönetmen karakteri
ise, aslında hikayenin güzel gidişatını bozduğu gibi, neşemizi de kaçırmayı
başarıyor. Oyunun kadrosu çok başarılı ve bir o kadar da çok duygusal.
Özellikle finalden sonra, son oyunları olmasının verdiği üzüntülerini dile
getiren konuşmaları, onlar gibi tüm seyiriciyi de oldukça duygulandırdı.
Oyunun hikayesi bize, insanları kırmanın, üzmenin ne
kadar kolay olduğunu, ama açılan yaraların telafisinin de bir o kadar zor
olduğunu, görme engellilerin aslında istedikleri zaman içindeki kelebekleri
özgür bırakabilecek kadar yaşama sevinci ile dolu olduklarını, en önemlisi
kendi ayakları üzerinde durabildiklerini de güzel ve üsluplu bir şekilde
anlatıyor. Görme engelli birisi ile çılgın bir kızın aşkını tatlı bir dille
anlatan Kelebekler Özgürdür, izlerken hem güldüren, hem de ağlatan, içerdiği
pek çok insancıl mesajlarla hepimize ders veren özel ve unutulması zor bir
oyun. Tiyatro seven herkesin özellikle bu oyunu izlemesini kesinlikle tavsiye
ederim.
Yazan : Leonard Gershe
Yöneten : Murat Sarı
Çevirmen: NüvitÖzdoğru
Yönetmen Yardımcısı : Şendal Yıldız-Oğulcan Kayahan
Işık Tasarım : Serpil Coşkun Altuncu
Dekor, Kostüm : Akın Tezer Tunalı
Dekor Uygulama : Murathan Yılmaz
Oyuncular : Kerem Kobanbay, Buket Dereoğlu, Bedia Ener, Hakan
Çeliker
Kelebekler Özgürdür
Ya mevsiminde bir çiçeğin, ya pembesinde
Bazende bir söğüt dalının serin gölgesinde
Yaşa dostum gönlünce, ömrünün keyfini sür
İnsanlar değilse de, kelebekler özgürdür
Ya sabahında baharın, ya gecesinde
Bazende bir çığ damlasının, yalın gerçeğinde
Yaşa dostum dünyayı, ömrünün keyfini sür
İnsanlar değilse de, kelebekler özgürdür
Ya düşlerinde bir çocuğun, ya sevgisinde
Bazende yaşlı bir ozanın, iki dizesinde
Ara dostum dünyayı, ömrünün keyfini sür
İnsanlar değilse de, kelebekler özgürdür
Bu Yazım Popüler Sinema da yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder