Yaşlanmayan Mucize
Zaman döngüsü
içinde yer alan fantastik bir olay kurgusuna bağlanmış romantik filmler
izleyiciler tarafından her zaman çok beğeni toplamıştır. Geçmişe ya da geleceğe
gitmeler, ölümsüz olma hali , yeniden doğma ve beden kazanma gibi olgular drama
ve romantizmle karıştırılıp güzel bir senaryo ile karşımıza çıktığında bu tarz
filmler tadından yenmez bir hale geliyor. The Time Traveler’s Wife , The
Curious Case of Benjamin Button , About Time gibi masalsı anlatımla işlenmiş romantik
yapımlar hem kafamızı karıştırır, hem de bizi başka diyarlara götürür. İşte tür
olarak hemen hemen bu filmlerin izinden giden bir film “The Age of Adaline” (
Ölümsüz Aşk)
.
Filmimiz, 1937
yılında yaşadığı bir kaza sonunda büyük bir mucizeyle artık hiç yaşlanmayacak
olan Adaline Bowman’ın romantik ama aslında oldukça dramatik olan öyküsünü
anlatıyor. Kaza sonrası kendisinin yaşlanmadığını fark eden Adaline, bu sırrını
günümüze kadar kızı hariç hiç kimseye söylemez. Başlarda güzel gibi görünen bu
mucizevi yaşam tarzı Adaline’ın yıllar geçtikçe kendisini daha da mutsuz hissetmesine
sebep olur. İnsanların kendisinin bu durumunu fark etmesini önlemek için her on
yılda bir devamlı yeni kimlikler edinerek ve farklı şehirlere taşınarak
yaşamını sürekli değiştirir. Asla kimseyle bir ilişki yaşamayan, aşık olmaktan
korkan ve bu gibi durumlar karşısına çıktığında uzaklaşarak kaçmayı tercih
eden Adaline’nın karşısına günümüzde
Ellis Jones adında karizmatik hayırsever bir kitap kurdu çıkınca olaylar
değişir.
The Age of Adaline, seyirciyi izlerken Adaline
yapan bir film. Düşünsenize, 1908 de doğuyorsunuz yıl olmuş 2015 hala yüzünüzde
bir kırışıklık bile yok. Tüm arkadaşlarınızdan, ailenizden neredeyse kimse
kalmamış. Çocuğunuz yanınızda anneanneniz şeklinde geziyor, dışarıdan
anlaşılması imkansız görünen olaylar zinciri içindesiniz. Yaşadığınız her
ortamı, her insanı bir süre sonra terk etmek zorundasınız. Belki de sonsuza
kadar yaşayacaksınız ama yalnız ve mutsuz bir şekilde. İşte izlerken hafızanızı
zorlayan The Age of Adaline’nın duygusal olduğu kadar ürpertici ve trajik tarafları
da mevcut maalesef.
Yönetmen
koltuğunda genç bir isim Lee
Tolan Krieger var. Daha önce Vazgeçmem Senden ( Celeste & Jesse Forever)
adlı hoş bir gençlik filmi yapmış olan Krieger için The Age of Adaline sanırım bir
dönüm noktası olacak. Filmin birçok yerinde renklerin ve tasarımların
mükemmelliği sayesinde gerçekten tablo gibi sahneler mevcut. Mekanlar, kostümler, oyunculuk seçimleri her
şey yerli yerinde. Ellen Burstyn
gibi yaşlı ve usta bir oyuncunun Adaline’nın kızını oynaması hem ilginç hem de
çok hoş. Filmin ortasında aniden karşımıza çıkan Harrison Ford, seyirciye adeta
oyunculuk dersi verircesine döktürüyor. Özellikle filmin akışını değiştiren Harrison Ford’un olduğu
sahnelerin ve diyalogların dokunaklığı bizi kalbimizden vuruyor. Adaline rolü için seçilen Gossip Girl
dizisiyle parlayan ve kendisi gibi oyuncu olan Ryan Reynolds’un eşi Blake
Lively’in oyunculuğu bana göre
beklentilerimin çok üstündeydi. Bugüne
kadar pek fazla filmde yer almayan Blake Lively’i bu filmdeki başarısının
ardından sinema dünyasında daha fazla görmemiz mümkün. Başından sonunu tahmin
etmenin pek zor olmadığı The Age of Adaline, son zamanlarda izlediğim en keyif
veren filmlerden birisi oldu. Senaryonun düzgünlüğünün yanı sıra, oyuncuların
da performansı iyi olunca ister istemez filmin büyüsüne kapılıp gidiyorsunuz.
Romantik ve dramatik ögelerin yanında hikayenin fantastik bir olay kurgusuna
oturtulmuş olması sizi rahatsız etmediği gibi aksine filme bağlıyor. İki
saatlik süresi boyunca hiç sıkmayan The Age of Adaline , böyle filmlere
bayılırım diyenler için güzel bir kuyruklu yıldız hikayesi.
Bu Yazım Ranini.tv'de yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder