Korku filmleriyle ilgili röportajlarımın bu seferki
konuğu genç yönetmen Utku Uçar. Korku sinemasına olan ilgisi ve yönetmenliğe
geçiş hikayesi oldukça enteresan olan Utku Uçar’ın ilk uzun metrajlı filmi olan
Hüddam, aynı zamanda birçok ilklere de imza atan bir yapım. Hüddam’ın yapım
aşamasında yaşanan ve gerçek olaylara dayanan hikayesi de oldukça ilginç. Utku
Uçar’la Kadıköy’de bir cafede buluşup, kendi filmi Hüddam ve korku sineması
üzerine bol bol sohbet ettik.
Utku Uçar’a bize vakit ayırdığı için çok teşekkür ediyoruz.
KE- Müzisyenlikten yönetmenliğe yani sinema
sektörüne geçiş nasıl oldu? Bize biraz bu aşamalardan bahseder misiniz?
UU- Aslında sinemaya olan ilgim, müzikten daha önce başlıyor. Hatta
müzisyenliğim yok denebilir. Ben daha çok yazmayı, çizmeyi, anlatmayı, görüntü
yaratmasını seven bir adamım. Kamera ışık ve kurgu programlarıyla olan haşır
neşirliğim gitardan daha eski. Lise yıllarında harçlık çıkarabilmek için
sinemalarda gişeci olarak çalışmaya başlamıştım. Hedefim makine dairesinde
makinist olarak çalışmaktı. Gişeyi bunun için bir basamak olarak kullanmayı
seçtim, öyle ufak planlarım vardı :) Neticesinde 3 ay sonra makine dairesine
terfi ettim ve film oynatmaya başladım. Acaba bir gün benim filmde burada döner
mi diye bakardım ufak camın arkasından. Uzun bir süre makinistlik yaptım.
Eşkıya filminden kalan bir Erkan Oğur fanatikliğim vardır. Bir zamanlar İçerenköy
pazarına gece attıkları portakal kasalarından kendime perdesiz bir gitar
yapmıştım. Tam olmadı tabii ki. Konuyu araştırmak için tünele gittim ve beni
Ekrem Özkarpata’ya yönlendirdiler. Ekrem abi gitar yapımcısıdır. İçeri
girdiğimde Erkan Oğur’u gitar çalarken gördüm. Sonrası bende yok zaten. Ekrem
abi elimde ki gitara baktı ve “bundan çok güzel saksı olur dedi” hiç unutmam. İşin
açıkçası saksıyada benziyordu J Ses çıkıyordu ama sonuçta. Sonra
zaten o gitarı saksı yaptım ben J Makine dairesini bıraktım ve atölyede çalışmaya başladım. Müzik ile
olan alakam buradan geliyor. Ekrem Özkarpat ve atölye, benim hayatımı
değiştirmiştir. O yaşlarda düşebileceğim en şanslı yere düşmüştüm. Hatta bugün
film çekebilmemin de ciddi bir sebebidir orası. Vefadan daha başka birşey
hissettiğim duygu. İlgilendiğim asıl konunun sinema olduğunu bildikleri için
beni sürekli desteklediler. Ekrem Özkarpat'ın abisi İbrahim Özkarpat zaten ışık
şefiydi. Kendisinin çocukluk arkadaşı ve görüntü yönetmeni ise Mustafa
Kuşçu’dur. Aradan 10 sene geçti ve filmimde yer aldılar.Bu benim için büyük bir
mutluluk. Yazma, çizme, kısa film vs. derken son 3-4 yıldır uzun metraj
hayalimdi. Artık daha fazla erteleyemeyeceğim dedim, bir cesaret çektik işte.
KE-
Hüddam ilk sinema deneyiminiz. Neden ilk olarak bir korku filmi çekmeyi
düşündünüz? Korku filmlerine ilginiz nereden geliyor?
UU- Ben daha çok eğlenceli şeyler yazmasını, anlatmasını seven birisiyim.
Korku-gerilim hiç aklımda yoktu açıkçası. Komedi filmi çekmek istiyordum ama o
dönem elimde gerçekten çekilir bu diyeceğim bitmiş, komik bir hikaye yoktu,
yazamamıştım. Sadece bir filmim olsun hevesiyle yarım yamalak bir sulu komedi
de çekmek istemedim açıkçası. Daha sonra uzun metraj film fikrimi Edremit'te
yaşayan arkadaşlarım Murat ve Melih'e açtım. Murat benim gibi hayalperest
birisidir. Hafta sonu işin yoksa bir aya seyahat yapalım desem, ciddi ciddi
araştırır, imkanlarını zorlar ve gelebiliyorsa gelir. Melih bizim tam tersimiz,
gerçekçidir ama Melih’ide bozduk tabii. Hafta sonu Edremit'te gezdiğimiz bir
köy bizi çok etkilemişti. Hacıarslanlar köyü. Köy o kadar güzel resim veriyordu
ki, kısa film vs. çekelim burada, zaman geçsin derken, birden Murat'la
bakıştık. Murat'a korku çekelim dedim ve Murat 10 dakika sonra Edremit
otogarının çay ocağında senaryo yazmaya başladı. Melih korku-gerilim
işine önceleri çok sıcak bakmadı ama baktı ki biz ciddi ciddi araştırıp
yazıyoruz, kıyamadı bize ve o da dahil oldu. İlk filmimin korku olmasının sebebi
aslında bir plana dayalı değildir. Köy çok etkileyiciydi ve aklımıza çok iyi
bir hikaye gelmişti. Aniden gelişen şeyler
.
KE-
Hüddam ne demek ? Kuran-ı Kerim tarafından yasaklanmış gizli bir öğretiyi konu
alan filmin senaryosu Murat Özen ile size ait. Yaptığınız araştırmalardan biraz
bahseder misiniz? Nasıl ortaya çıktı Hüddam?
UU- Hüddam, hizmetkar edinmek demek aslında. Belli duaları okuyup,
yine belli adımları gerçekleştirdikten sonra, size bahşedilen bir melek,
Hüddam. Birisine birşeyin musallat olabilmesi için çok güçlü bir neden olması
gerekiyordu. Yani film başlangıç noktasının cidden sıkı bir sebebi olması
gerekti benim için. Birisi musallata uğrayacak ama neden? ve hangi yol ile?
Alıştığımız sıradan büyüler vs. saç kesme, hayvan bağırsağı düğümleme, hayvan
gözü oyma, vs. gibi şeyler artık hepimizin bildiği folklorik olmuş şeyler.
Bizim Türk korkularının çoğu mezbaha gibi, sakatattan bol birşey yok. Sanarsın
bütün büyücüler kasap. Filmin hikayesini kurmadan önce ciddi bir musallat
sebebi bulmamız gerekiyordu. Ve Hüddam'ı buldum. Konu çok enteresan ve cidden
ilmi geldi. Sadece Kuran-ı Kerim de geçmemesi, bütün dinlerin, kitapların
konuya değinmesi de ilgimi arttırdı. Bu arada bütün kitaplarda da Hüddam öğreti
diye geçer. Hüddam ile alakalı yaklaşık 4 ay epey bir yasaklı kitap edinip
okudum. Yasaklanmalarının sebebi ise, konuya eğilip uygulamaya çalışan
kişilerin belli bir süre sonra psikolojik sorunlar göstermesi. Ve kitapların
basımı yasaklanıp, toplatılıyor. Bir Hüddam daveti ve neticeleri, filmin temel
musallat sebebi olabilirdi bizim için. Çünkü içerisinde böbrek ve bağırsaktan
ziyade cidden alfabe, matematik, fizik ve astroloji var. Önce Hüddam'ın ne
olduğunu tam anlamıyla öğrenmekle başladı. Sonra bu kaynakları doğrulamak için
birkaç yere başvurduk, bilgi ve öneri aldık. Çoğu kişi uğraşmamamız gerektiğini
söyledi, hatta ihtiyacımız olan birkaç çeviriyi dahi yapmadılar. Tabi bir
şekilde çeviri işini halettim ama filmde bazı Arapça ve İbranice konuşmaların
alt yazılarını yayınlamadık. Zaten çok öğrenmek isteyen bir şekilde çevirttirir.
KE- Hüddam’ın
bilgilerine baktığımızda iki gerçek dini ritüel ve çekim boyunca bir din
görevlisinin ekibe eşlik etmesi vb. gibi birçok şeyin ilk defa bir Türk korku filminde
kullanıldığı yazıyor. Bu ilkleri biraz anlatır mısınız? Neden bunlara ihtiyaç
duydunuz?
UU- Filmimiz de çok fazla Arapça, İbranice ve Aramice konuşma var.
Konuşmaların telaffuzları iyi olmadığı zaman biraz zorlama duruyor. Arapça
bilmeyen birisi bir sabah yatağından kalkıp Arapça konuşmaya başlıyor. Burada
telafuz çok önemliydi. Komik durmaması gerekiyordu. Bu nedenle biz okuma
provalarına bir hoca davet ettik ve sağolsun kendisi 3 ay provalar boyunca
oyunculara Arapça dersi verdi. Daha sonra çekimlere davet ettim sağolsun kırmadı
katıldı. 2 riskli davet yapmamız gerekiyordu. Onu bunu yazmayın, yapmayın sakın
diyen hocaları da çok dinlemediğim için, ben harfi harfine bu daveti yapmak
istedim. Ortamda ki gerilimin biraz düşmesi adına hoca da bize katıldı. Hocam
çağırıyoruz, gelirse muhatap sensin demiştim, o da korkmuştu hatta :) Dualar
eşliğinde çekimlere başladık ve bitirdik diyebilirim. Hoca da kendini filmin
bir parçası gibi kabul etti. Filmin ilkleri çok aslında. Örneğin Antik
Aramice'nin kullanıldığı ilk yerli film. Kadim dil ve kitaplardan yararlanmamız
gerekiyordu. Çünkü Hüddam ilminin tarihi İslamiyet öncesi. Okuma provaları
boyunca da oyuncuların gösterdiği azim için ayrıca teşekkür ediyorum. Çünkü
kelime kelime çalıştık gerçekten.
KE-
Hüddam’ın çekim sonrasında hiçbir sanal
görsel efekt kullanılmamış. Sizce korku filmlerinde ses efektlerinin arkasına
sığınıp, göz yoran hızlı çekimlerle ve bilgisayarla yapılmış inandırıcılığı pek
olmayan makyajlarla seyirciyi korkutmaya çalışmak sizce ne kadar doğru bir iş?
Bu konuda neler yapılması gerek doğrusu nedir?
UU- Muhtemelen efektsiz ender korku-gerilim filmiyiz. Bunun nedeni
eğer efekt yapsaydık, güzel olmayacaktı. Çünkü bunlar çok büyük bütçe
gerektiren işler. Yani After Effect açayım, gölge, alev, şeytan yapayımla çok
olmuyor o iş. Greenbox çekeceksen, Yüzüklerin Efendisi gibi olmalı. Yada hiç
yapma. Kötü duruyor çünkü. After Effect eğitim sitelerinde, yok göz beyazlatma,
göz karartma, ağızdan siyah duman- karınca çıkarma, yüz deformasyon derslerini
izleyip izleyip birşeyler yapıyorlar. Birde bunları filmlere koyuyorlar.
Bunları bende yaptım ama 20 yaşında. Bir uzun metraj filme koyulacak nitelikte
visual fx istiyorsanız, çok paranız olmalı. Yada hiç bulaşmayın. Ben böyle
düşünüyorum. Eğer ciddi bütçeleriniz varsa, tabiki visual fx kullanılarak
şahaser yaratabilirsiniz. Ama dediğim gibi herşey bütçeden geçiyor. Bu tarz filmlerde
atmosfer yaratmak çok önemli. Bunu da ancak görüntü ve ses ile
yaratabilirsiniz. Herkesin anlatım dili farklı, kimi derdini yüksek seslerle anlatıyor,
kimi başka bir yola başvuruyor. Biz bu gerginliği yaratabilmek için seslerden
ziyade senaryoya başvurduk. Örneği gayet sessiz ve sakin geçen, ama cidden
gerilmenizi sağlayacak karşılıklı dialoglar var. Bir sese ihtiyaç duymuyorlar.
Cümlelerin kendisi gergin ve rahatsız edici zaten. Ses tasarımı gerçekten çok
önemli. ama doğru yerde kullanılırsa. Çünkü seyirciyi ses ile sadece bir defa
korkutup gerebilirsiniz. Bir daha kandıramazsınız.
KE- Hüddam’ın
setinde yaşanan ilginç olaylar var mı? İlk yönetmenlik deneyiminizin bir korku
filmi üzerine olması sizi zorladı mı?
UU- Başımızdan enteresan bir olay geçmedi çok şükür. Zorlandığım bir yer de olmadı
açıkçası çünkü görüntü yönetmeni Mustafa Kuşçu ile çalıştım. Daha 3 ay önce
Alper Mestçi ile Siccin'i çekmişti. Sonra Hüddam için çalışmaya başladık. Benim
için yüksek lisans oldu diyebilirim. Film ekibimiz A dan Z ye harika ve çok
deneyimliydi. İlk yönetmenlik denemem olmasına rağmen büyük destek oldular.
Herkes herşeyi yaptı diyebilirim.
KE-
Hüddam yakın
zamanda vizyona giriyor. Korku filmlerini dört gözle bekleyen bir seyirci
kitlesi olduğunu biliyoruz. Ne gibi mesajlar vermek istersiniz yeni filminizle
ilgili? Seyircileri neler bekliyor?
UU- Yine mi bir cin filmi diyenlere söyleyeceğim
tek şey var, hayır. Tekrarın anlamı yok. İyi, kötü bütün örnekleri gördük
zaten. İnsanlar Hüddam'ı beğenmeyebilirler, eleştirip yerden yere vurabilirler.
Murat, Melih ve ben rahat insanlarız, atış serbest yani. Ancak yine izlediğimin
aynısı diyen kişilere filmi tekrar izlemelerini öneririz. 2. bilet söz bizden.
Hüddam, kesinlikle sadece bir cin filmi değildir. Yaptığımız özel gösterimlerde
şuna dikkat ettim. İnsanlar filmden çıktıktan sonra, film üzerine konuşmaya
başlıyorlar. Bu benim için çok özel bir durum. Bana sorular soruyorlar. Ben bu
keyfi cidden beğendiğim filmlerden alabiliyorum. Bir filmden çıktıktan sonra o
filmin kafası size 30 dakika sonra geliyor ve film üzerine düşünmeye, sorular
sormaya başlıyorsanız, o güzel iştir. Filmi izleyenlerden bunu yakaladığımızı
görüyorum. Biz iyi bir hikaye ve senaryo vaad ediyoruz. Öncelikle filmimiz bir
bilgi bankası gibi. Büyü ve büyücülük ile alakalı bir takım şeyleri ilk defa
Hüddam filminde görebilirler. Masalsı ve tarihsel bir durumumuz var. Söylediğim
gibi intikam alma, ayırma büyüsü tarzı birşey değil bizim konumuz. İç içe
geçmiş 2 hikaye anlatıyoruz. Birinci hikaye filmle birlikte başlıyor, diğeri
50. dakikada. O andan sonra film başka bir yere doğru gidiyor. İçinde ağır
gizem barındırdığını ve cidden dikkatli izlenmesi gerektiğini
önerebilirim.
KE- Türk korku
sineması, nereye gidiyor? Görüşlerinizi alabilir miyiz? Bir süre sonra
cinlerden kurtulup başka konulara geçebilecek miyiz? Örneğin bir dönem
fantastik/korku filmi yapılabilir mi Türkiye’de?
UU- Mesela bu yıl özellikle izlediğim Özkan Aksular'ın çektiği
Münafık Filmi çok güzeldi. Her sahnesine çok özenilmiş, çok beğenmiştim. Yine
aynı zamanda Özgür Bakar'ın Helak Kayıp Köy ayrı bir denemeydi. Fakat iki
filmde gişe de başarılı olamadı. Aslında yeni birşeyler üretiliyor, deneniyor
ancak bu sefer de yerine ulaşmıyor. Sinema pahalı bir uğraş. Yapımcılar para
kazanamadığı projeden bir tane daha yapmak istemezler. Çünkü zararları büyük
oluyor. Kimsenin de öyle tahmin ettiği gibi, üç kuruşa çekilmiş, 10 kuruş kazanıyorlar
vs. gibi bir durumda yok. Yatırdığınızı alırsanız şanslısınız. Bunun için şu
yine mi bir cin filmi diye yazan grubun bu filmlere gitmesi lazım. Çünkü onlar
için yapılmış. Gitmesi lazım ki bunların devamı gelsin. O zaman yapımcılar,
yönetmenler yeni türler geliştirebilir. Zaman para emek harcayabilir. Fantastik
korku filmi bizim genlerimize ters. Fantastik birşey bizi korkutamaz, taşlarız
onu biz.
KE- Yeniden
korku filmi çekmeye devam edecek misiniz? Yeni projeleriniz varsa kısaca
anlatır mısınız?
UU- Hüddam'ın ikincisini
çekmeyi çok istiyorum çünkü bu hikayenin bir öncesi var. Filmi izleyenler bunu
göreceklerdir. Film yeteri kadar ilgi alırsa, hikayenin geçmişini anlatmayı çok
isterim. Hüddam 9 gibi bir planım kesinlikle yok ama. Hüddam'ın stüdyo işlemleri
ile çok uzun zamandır ilgilendiğim için, hemen ardına tekrar bir korku-gerilim
yapmak çok istemiyorum açıkçası. Filmi yaklaşık 1500 kere seyredince artık o
başka birşey oluyor. Şu bahsettiğim komik olan ama yazamadığım hikayeyi
yazabildim. Onu hayata geçirmek istiyorum. Çok komik bir film olacak o. Hem
biraz eğlenmiş olurum. Sonra gerilirim yine o ayrı.
KE- Bugüne kadar sizi en çok etkileyen, favoriniz
olan 2 yabancı korku filmini yazar mısınız?
UU- Hayvan Mezarlığı ve Shining
Bu Yazım Popüler Sinema da yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder