Türkiye’de çekilen gerilim ve gizem dolu
hikayelere yer veren, aslında korkutmaktan çok insanı sonuna kadar merak içinde
bıraktıran filmlerin hepsi Türk korku filmi adı altına yerleşmiş durumda.
Aslında sadece bizde değil, tüm dünyada bu durum söz konusu. Korku adı çok
büyük bir kavramı ifade ettiğinden dolayı izleyiciyi içine kolayca çekebiliyor.
“… Filmi Sizi çok korkutacak”, şeklindeki pazarlama teknikleri ise, ister
istemez seyirciyi büyük bir beklenti içine sokuyor. Film bittiğinde ise, “Bu mu
korku” şeklinde yapılan yorumlar, bu defa filmin olumsuz eleştiriler almasına
neden oluyor. Korku, kişiden kişiye değişir aslında ama, yapılması gereken şey
doğru pazarlama tekniğidir. Hüddam filmi, bu tip reklamların biraz
dışında kalarak, içerdiği konunun ana fikrini daha iyi kullanmayı becermiş ve
sloganlarında Hüddam davetini ,ilmini ve gizemli bir film olduğunu da, üstüne
basa basa kullanmış.
Can ve annesinin başından geçen bir olayın üzerine
yazılan Hüddam, farklı bir musallat üzerinden ilerliyor. Anne Derya’nın bir
anda hiç bilmediği bir dili kullanması ve duvara yazması üzerine oğlu Can,
başlarına gelen bu davetsiz musallat vakasını çözmeye başlar. Olayları
araştırmaya başladıkça kendisini annesinin doğup büyüdüğü köye kadar uzanan bir
yolculuğun içinde bulur. Annesini ve en yakın arkadaşı Melih’i de yanına alarak
köye giden Can, olayların hala devam etmesi üzerine Havas ve Hüddam ilmiyle
uğraşan bu işin ustası olmuş Asaf ile tanışıp, kendisinden yardım ister.
Yönetmen
Utku Uçar’ın ilk film deneyimi olan Hüddam,
içerdiği birçok unsur ile diğer Türk korku filmlerinden kendisini sıyıran
bir film olmuş. Her ne kadar “Kişiye musallat olma” gibi klişe bir olaya yer
verse de, içinde bağırsakların, saç kesmelerin, kıl tüy gibi büyü objelerinin
olmadığı bir film. Bunların tam tersine konusu gerçeklere dayalı bir ilmin
üzerine odaklanmış. İçinde cinler aleminin en güçlü tarikatlarına kadar uzanan
ürkütücü bir hikayeye sahip olan Hüddam, adeta dini bir belgesel havasında
ilerliyor ve seyirciyi içine çekerek, bir ders niteliğinde sonuna kadar
devam ediyor. Anadolu’nun ve köy geleneklerinin
içine yerleşmiş olan büyücülük işine farklı bir yönden yaklaşan film, Arapça,
İbranice ve Aramice konuşmalara fazlasıyla yer veriyor. Filmin bazı yerlerinde
bu konuşmaların çok uzun sürmesi ve altyazısının eksik kalması, bu sahnelerin anlaşılmasını
biraz zorlaştırıyor. Bunun yanı sıra kullanılan çekim tekniğinden dolayı film, adeta
yaşanmış bir öykünün canlandırıldığı belgesel şekline dönüşmüş. Hüddam, found
footage tekniğinde çekilen bir film olmadığından dolayı, iç mekan çekimlerinde
yaratılan el kamerası havası işi biraz profesyonellikten uzaklaştırmış. Fakat olaylar
her ne kadar kurmaca bir öyküye dayansa da, filmin atmosferindeki gerçekçi
havayı asla bozmuyor. Zaten filmin esas temeli,
korkutmaktan çok merak ettirme üzerine kurulu. Bu yüzden de korkutmaya yönelik
ses efektleri, kan ve görsel kurmacalar yerine, sadece set ortamında yapılmış
doğal sesler tercih edilmiş. Bu durumda Hüddam, bu tip ögelerin
kullanılmadan da bir korku/gerilim filmi yapılacağının bir örneğini
sunmuş oluyor.
Türk korku sinemasının en çok tercih ettiği şey olan “tanınmamış
isimlere yer verme” olayı Hüddam filmi için de geçerli. İlk başta gözüken 5-6
kişilik kadroyu saymazsak film, sonuna kadar toplam 4 kişi üzerinden ilerliyor.
Zaten bu oyuncular da doğallıkları sayesinde izleyicinin filmden kopmasını
engelliyor. En ön planda olan oyuncu başroldeki Derya karakterine hayat veren
Fatma Hun, adeta oynamıyor, rolü yaşıyor. Oldukça başarılı bir performans
sergileyen oyuncu, filmin en ürkütücü sahnelerinin altından bile kolayca
sıyrılmış. Bunun yanı sıra Can karakterini oynayan Çağrı Duran, gergin bir
evlat rolüne çok iyi hazırlanmış olsa gerek ki, o gerginliği birebir seyirciye
yaşatıyor. Melih (Eray Logo) ve Asaf (Murat Özen) ise yan karakterler gibi gözükseler
de, aslında finale doğru filmin en can alıcı yerlerine eşlik ediyorlar.
Hüddam, Türk korku sinemasında gerçeğe çok yakın çekilmiş, sade
ve gizem dolu bir film. Aynı zamanda sonlara doğru seyircide biraz kafa
karışıklığı yaşatan sürpriz finali ile de göz dolduruyor. “Korkudan öleceğiz,
sabahlara kadar uyku yok" gibi beklentiyle giderseniz hayal kırıklığı
yaşabilirsiniz. Fazla beklenti içine girmeden filmi dikkatle izlediğinizde,
çıktıktan sonra bilmediğiniz bir çok şeyi öğrenmiş olacak ve de Hüddam’ın
hikayesini seveceksiniz.
Bu Yazım Popüler Sinema da yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder