KE-
Nazilerden Babil’e kadar uzanan gizemli bir hikayesi olan Magi filmi nasıl
ortaya çıktı, nedir Magi?
HK- Magi’yi tasarlarken şöyle düşündüm; Öyle
bir şey yapmalıyım ki, hem bizden olmalı, hem de yabancılar anlayabilmeli. Neticede
uluslararası piyasaya çıkma hedefinde bir film olacaktı bu. Yüzlerce fikirle
boğuşurken,hepsini tek bir potada eritince, diğer filmlerime nazaran daha sakin
ama daha tehlikeli bir konu ortaya çıktı.
Geçmişte de yaptığım filmlerin temel esin kaynağıdır;
Babil, Sümer, Akkad ve Asur kültürü. İnsanlığa dair tüm hikayelerin ölümsüz
yuvasıdır,Mezopotamya.Zaten Magi kelimesi Babil kökenlidir ve önce Mısır
ardından Yunan kültürü aracılığıyla batıya Magic olarak geçmiştir. Ama Magi’nin
anlamı büyü değildir. İnsanın sahip olduğu şeytani potansiyeli anlatır. Magi
kelimesi için; Hitler gibi tarihin gördüğü etli-kemikli-ruhlu büyük bir
şeytanın beynine gizlenen tüm kötülüklerin gıdasıdır da diyebiliriz. Nazilerin
nasıl olur da şeytana tapar gibi,Hitler’in güdümüne girdiklerini düşündüğüm bir
dönemde aniden aklıma gelen bir fikirle ilk kıvılcım oluşmuştu. Sonrasında
kafamda şekillenen bu öyküyü günümüze taşıdım.
KE- Magi’de diğer korku filmlerinizin dışında kalan
bir film. Filminiz
hakkında neler söylemek istersiniz Türk korku sineması seyircisine?
İzleyicileri neler bekliyor?
HK-
Magi, Amerikan standartlarına göre yüksek bütçeli bir
film değil, ama onların devasa bütçelerle yapamadıklarına soyunan taze bir kan.
Mezotopamya’nın derinliklerine gizlenmiş , batının bir türlü anlayamadığı bize
has karanlık noktalara değinen ve batılı izleyiciye bir doğulunun penceresinden
metafizik dünyayı anlatmaya soyunmuş bir film. Seyirci Alaaddin’in lambasına
hapsettikleri cinlerin, şeytanların ve gulyabanilerin gerçek öyküsüyle
karşılaşacak. Film, benim diğer öykülerimden elbette farklı bir düzlemde ve
yeni bir konsepte sahip; o açıdan Türk izleyicileri de sürpriz bir film
bekliyor.
KE-
Michael Madsen ve Stephen Baldwin gibi yabancı oyuncuları oynatmanızın belli
bir nedeni var mı?
HK-
Michael Madsen, Tarantino’nun en büyük şaheseri olan
Reservoir Dogs filminden beri beni büyüleyen bir oyuncu, inanılmaz bir aurası var.
Senaryo’yu kendisine bir şekilde ulaştırdım ve okur okumaz bana dönüş yapıp,
çok etkilendiğini söyledi. Aynı şekilde Stephen Baldwin’de kendisine tesadüfen
ulaştırılan senaryoyu epey beğendi ve benimle direkt skype üzerinden konuşmak
istediğini iletti. Baldwin; kendisine önerdiğim karakter üzerinde çok
yoğunlaştı, bu beni şaşırtmıştı, çünkü Türkiye’de çoğu oyuncunun, bir filmde
arz-ı endam edecekleri karaktere bakışları genelde son derece pasifize bir
düzlemde ilerliyor. İkisiyle de son derece profesyonelce çalıştık. Bir de hep
söylerim; korku sineması, oyunculuğun arenasıdır diye. Bu adamlarda bunun
farkında ve rollerini son derece ciddiye alarak icra ettiler. Neticede, ikisini
de daha önce görmediğimiz bir şekilde izleyeceğiz, istediğim de buydu zaten.
Michael Madsen filmden sonra bana şöyle dedi; ’’Sen ve hikayen, benim doğulu toplumlara
olan bakışımı değiştirdi !’’
KE-
Magi’nin çekimleri sırasında sette başınıza gelen ilginç olaylar var mı?
HK- Keşke olsaydı hemen haber
yaptırırdım J
KE-
Magi ile ilgili mekan araştırması
yaparken nelere dikkat ettiniz? Özellikle aradığınız ve kafanızda oluşan mekanı
bulmak için neler yapıyorsunuz?
HK- Mekan mevzusu,Türkiye’de film
yapmaya başladığımdan beri en büyük derdim. Bu konuda Türkiye sanıldığı gibi
bir mekan cenneti filan değil.Her yer talan edilmiş,tarihi mekanlarda sahne
çekmek imkansız, köy diye bişey kalmamış, her taraf çirkinlik abidesi betonlara
esir edilmiş, iğrenç restorasyonlar, bir o kadar itici boyalar, renkler,
kablolar direkler vs vs. Ben senaryomu yazarken mekanları birebir hayal ederim.
Tarihi bir mekansa eğer, gerçek yerleri kullanmak isterim, bir villa ise
hikayemdeki karakterlere ve kamera hareketlerime göre bir yer ararım, köyse tam
bir Anadolu köyü ararım. Ama dediğim gibi, tarihi kültürel mimari yapıyı
koruyamıyoruz. Dolayısıyla da ben mekan konusunda çok sıkıntı çekiyor ve bazen
film yapmaktan vazgeçecek raddeye geliyorum. Magi filminde de benzer
sıkıntıları yaşadım ama ekip çok iyi çalıştı ve belki de bu ülkede, bu film için bulunabilecek en iyi yerler
seçildi.
KE-
Magi filmini oluştururken esinlendiğiniz korku filmi yönetmeni veya filmi oldu
mu ? Korku sinemasında en beğendiğiniz ve örnek aldığınız kimler var?
HK- Magi’deki birinci esin kaynağım
Hitler’in bizzat kendisidir. O dönemde karabüyü’ye merak saran Hitler ve
çevresine dair epey belgesel izledim. Tarihin tanıdığı en büyük diktatörün, bir
büyücü gibi hareket etmesi beni en şok eden detaylardan birisidir. Zaten Magi
konu olarak dünyada ilk defa işleniyor. Babil, Anadolu ve Hitler bağlantısı, bir
takım gerçeklerle beraber tamamen benim hayal gücümün ürünü. Son dönemde beni
etkileyen bir yönetmenden söz edemiyorum ama geçenlerde izlediğim The Witch
isimli filmi dahiyane buldum diyebilirim. Söz konusu filmin, korku
sahnelerinden ziyade ; ‘’insan-şeytan-din-yalan ve aile’’ kavramına getirdiği
yaklaşımı çok başarılıydı.
KE-
Son olarak genel bir soru sormak istiyorum. Cin ögesini fazlasıyla yanlış
kullanan çok vasat korku filmleri var ortada. Ve bu yapımlar gerçekten Türk
korku sinemasını yanlış yöne doğru götürüyor. Türkiye’deki cin konulu korku filmlerini
başlatan birisi olarak bu konu hakkında ne söylemek isterseniz?
HK- Evet, bu şu anda ciddi bir sorun
gibi görünüyor. Ama bence, ondan önce konuşmamız gereken daha önemli bir sorun
var. Beni rahatsız eden tüm korku filmlerinin cin-köy-büyü temalı olması değil,
esas sorun; korku sinemasını küçümseyen, basit zanneden zihniyette yatıyor. Bu
işe bulaştığımdan beri korku türünün sinemanın en zoru olduğunu, çok ciddi bir
altyapı gerektirdiğini ve meselenin bütçe değil özünde sinemaya hakim olunması
gerektiğini söyledim. Bir korku sinemacısı türe ve türün gelişimine çok hakim
olmalı ama aynı zamanda ‘’iyi sinema filmi’’ kavramına da aşina
olmalı.1950-60-70-80-90’ların sinema akımlarını ve bu akımların zirvelerini dahi
iyi analiz edebilmeli, senaryo gücü olmalı, korku-gerilim-mistik-bilimkurgu
sinemasının ülke ülke, kültür kültür gelişimini bilmeli, bu alanlarda yazılmış
roman hikaye makale belgesel gibi literatüre hakim olmalı, kamera ışık kurgu
bilgisi oturmuş olmalı. Bir sinemacıdaTüm bunların ortalama bazda olması bile, onun
vasat altı bir film yapmasını engeller. İyi bir korku filmi yapmanın temel
şartı korku sinemasına hem aşık olmak, hem de hakim olmakta yatıyor. Benim
filmlerim gişe yapıyor diye “işte formül bu, çok basit , hadi biz de çekelim” zihniyetinin
başarılı olamadığı aşikar iken, hala ona meyilli işlerin çıkmasında sanırım
paragöz yapımcıların da parmağı var. Ben genç sinemacı arkadaşlarımı asla
suçlamak istemem, neticede hepsi hayallerinin peşinde koşan ve belirli bir
iddia ile ortaya çıkan insanlar. Biz de zamanında böyleydik. Belki hala da
öyleyiz. Onlardan tek ricam bu işi daha fazla önemsemeleri ve çok kolay olduğu
fikrini beyninden söküp atmaları.
Ben cin
konusuna hakim olduğum ve bunu dünyada yeni bir korku ikonu haline getirmek
ideali taşıdığım için ısrarlı ve planlı bir politika üzerinden gittim. Yeni
Türk korku filmi çekenler de kendi idealleri ve kendi hakim oldukları, hatta ve
hatta kendi korkularını bile bize anlatsalar çok çok daha iyi şeyler yapacaklar
aslında. Bu türün Türkiye’de gelişmesini en çok isteyen benim ve tavsiyelerim de
tamamen genç sinemacıların doğru bir düzleme girmesine yöneliktir. Bu filmleri yıkalım,
asalım keselim, aforoz edelim ile olmaz bu iş. Türkiye’de çok sağlam korku
sineması kalemleri-eleştirmenleri-yazarları var. Bu arkadaşların kalemleriyle de
bu gençlere yol göstermesi gerekiyor.
Bu Yazım Popüler Sinema da yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder