Bruce Wayne’nin ezbere bildiğimiz, geçmişinde yaşadığı
anne-baba trajedisini jeneriğe güzelce yedirerek şık bir şekilde başlıyor Batman
v Superman: Dawn of Justice (Batman v Superman: Adaletin Şafağı). Batman’in
gözünden Man of Steel’in son savaş sahnesi sekansına odaklanarak muhteşem bir
açılışa tanık oluyoruz. Metropolis’in yerle bir edilmesine ve çok fazla insanın
ölümüne şahit olan Bruce Wayne’in, daha o dakikadan itibaren zaten Superman’e
olan nefretini suratındaki ifadeden net olarak anlıyoruz. Tüm Metropolis halkı
tarafından tanrı gözüyle bakılan çelik adam ve uzaylımız Superman ise, Batman’in
kışkırtıcı tavırlarını her dakika takip ederek kendisine karşı yavaştan bir antipati
beslemeye başlıyor.
Çizgi-roman dünyasında, Justice League (Adalet
Birliği)’de, Superman & Batman kapışmalarına, ikilinin fikir ayrılıklarına,
Batman’in bencillikleri ve yargısız infazlarına bolca yer verildiği bilinir. Filmin
senaryosu da, bu durumdan güzelce beslenmiş olmalı ki, ortaya düzgün işlenen ve
çizgi-romana sadık kalınmış bir yapım çıkmış.
Aslına bakarsanız her iki taraf da kendi içlerinde
sorunları olan ve geçmişlerinden dolayı psikolojileri bozuk olan süper
kahramanlar. Bunun yanında her an çatışmaya müsait olan bu iki karakteri
birbirine düşürmeye çalışan başka bir rahatsız adam var ortada; Lex Luthor. Her
zaman kriptonit peşinde, Superman’i yok edip hakimiyeti ele almaya çalışan Lex,
bu defa ikiliyi birbirine düşürmeyi tercih ediyor. Film boyunca hız kesmeden
kıskançlık boyutlarını arttıran Lex, DC Comics evreninde adı sıkça geçen,
devamlı güçlenen, yenilmesi zor, etrafa enerji saçan dev yaratık Doomsday’i
bile baştan yaratmayı başarıyor.
Gelelim en önemli kısımlara, yani karakterlere (Burada
Marvel ve DC Comics filmlerini sıkı takip eden biri olarak kendi fikirlerimi de
dile getireceğim maalesef, beğenmeyene saygımız sonsuz); adını duyduğumuz andan
beri Ben Affleck’ ten Batman olmaz diyerek ön yargı ile yaklaştığımız oyuncu
gayet güzel Batman olmuş, ama nasıl? Tam anlamıyla çizgi-roman dünyasında yer
alan pompayla şişirilmiş dev üçgen vücutlu Batman karakterinin beyazperdeye
bire bir yansıması olarak. Zack Snyder, kendi uslübu ile Batman’i Christopher Nolan’ın
trajik aksiyonu olan Dark Knight üçlemesindeki karakterden çok daha farklı bir
şekile dönüştürmüş. Şahsi fikrim; şu ana kadar izlediğimiz Batman’lerin içindeki
en iyisi falan değil, hatta Christian Bale’in eline su bile dökemez. Henry
Cavill ise, kesinlikle Superman için biçilmiş bir kaftan. Man of Steel’deki
artistik hareketleri ve kasıntı duruşu, Batman v Superman’de daha da tavan
yapıyor. Batman karşısında ezik durmamak için bayağı havalı bir şekilde
takılıyor. Alfred rolündeki Jeremy Irons, sinema dünyasında her ne kadar
başarılı bir oyuncu olsa da, Michael Caine gelmiş geçmiş en iyi Alfred’dir net.
En çok eleştiriye maruz kalan karakter ise, tabii ki Lex Luthor. Jesse
Eisenberg, kendisine verilen rollerin altından başarı ile kalkabilen iyi bir
oyuncu, yalnız rolünü iyi oynaması Lex Luthor karakterinin seyirciye yanlış
tanıtılmasını kurtaramıyor. Lex Luthor bu filmde görüldüğü gibi cır cır
konuşan, geveze, joker gibi tam bir deli
karakter değil, ruh hali bozuk ama bunun yanında eğlenceli fikirleri olan, saplantılı
ve aşırı kıskanç bir karakterdir. Hatta Smallville dizisini izleyenler ve
çizgi-romanları/filmleri takip edenler daha iyi bilirler bu durumu. Bunun
yanında gereksiz birçok harekette bulunan Amy Adams, Man of Steel’de olduğu
gibi Lois Lane rolüne yakışıyor. Gal Gadot, Wonder Woman karakteri olarak çok
iyi seçilmiş bir oyuncu olmasına karşın, filmde sadece ufak bir ayrıntı gibi
son anda çıkıp, kenarda sığ bir biçimde kalarak çok sırıtıyor. Olimpos’a kadar
uzanan bir geçmişe sahip ve çok da güzel hikayesi olan Amazon kadını Wonder
Woman’ı 2017’de tek bir karakter filmi olarak izleyince daha net bilgiye sahip
olacağımız kesin. Bunun yanında Justice League takımının oluşumunda yer alan
diğer karakterlerin bazılarını filmin içinde kısadan görmek gayet keyifliydi.
Marvel filmlerindeki renkli dünyanın tersine Zack Snyder,
karanlık, kasvetli, ultra pastel bir dünya yaratarak kendine özgü tarzı ile
adeta seyirciyi farklı bir evrene taşıyor. Özellikle gökyüzünde, uzakta yer
alan bir dövüş sahnesine ani zoom yaparak tüm detayları birebir objektife yansıtması
tam bir Zack stili. Batman ve Superman’ın birbirlerini patakladıkları, durmak
bilmeyen ve tozu durmana katan sert kapışmaları çok çok iyi çekilmiş. Özellikle
filmin ikinci yarısı, toz bulutları, yıkımlar ve patlamalarla dolu, durmak
bilmeyen görkemli bir aksiyona dönüşüyor. Bu kadar güzelliğin yanında, sanki aceleye
gelmiş gibi gözüken; Batman ve Superman’in yeşilçamı andıran bir diyalog ile aralarının
aniden düzelmesi ve Lex’in helikopterin önünde Superman’i hızlıca gaza getirip
çocuk gibi kandırması gibi, göze batan birkaç sahne de yok değil. Doomsday ile
kahramanlarımızın savaştığı boss-figh sahnesi ise, filmin en çok renk cümbüşüne
sahip olan, adeta havai fişek gösterisi şeklinde sunulan kısmı. Filmin Hans
Zimmer destekli müzikleri çok başarılı. Özellikle Wonder Woman’ın çıkışında
çalan parça mükemmel.
İnsan gücü ile mekanik bir kahramanın savaşına odaklanan ve
Justice League’in temellerini oluşturan Batman
v Superman: Dawn of Justice, içerdiği tüm bilim-kurgu ve fantastik ögeleri ile DC
Comics hayranlarının mutlaka seyretmesi gereken bir film.
Bu Yazım Popüler Sinema da yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder