“P.S I Love You” filminin yazarı “Cecelia Ahern” in
“Where Rainbows End “adlı kitabından uyarlanmış olan İngiliz/Alman ortak yapımı
“Love, Rosie” bir döneme damga vurmuş Meg Ryan ve Julia Roberts’ın filmlerinden
aldığımız tadın aynısını veriyor. Önceleri çok da elle tutulur filmler çekmeyen
Christina Ditter, bu defa kalbinizi hedef alarak oldukça hoş bir romantik filme
imza atmış. Hani bazen karşınıza beklemediğiniz anda bir film çıkar; tanınmamış
oyuncuları vardır ve reklamı fazla yapılmamıştır ama seyredince gönlünüzü
fetheder ya, işte bu film de öyle bir şey.
Her zaman
duyduğumuz klişe bir anlayış olan “erkek ile kızdan arkadaş olmaz”
ilkesinden yola çıkan film , Rosie ve Alex’in inişli çıkışlı 12 yıla
serpiştirilmiş hikayesini anlatıyor. Yönetmen erkekle kadın arasındaki
dostluğun ilerleyen zamanlarda nasıl aynı kalmadığını ve hassaslaşan duyguların
asla bastırılamayacak hale nasıl geldiğini masalsı bir şekilde bize gösteriyor.
Çoğu sahnelerde ve olayların akışında When Harry Met Sally filmini de hatırlamadan yapamıyoruz . Gerçekten
de, hayatın akışında başınıza o kadar kalbinizi ısıtan anlar çıkar ki, gece
yattığınızda kendinize dünyanın sorusunu sorup, cevaplayıp adeta sınavdan geçersiniz.
Tabii ki sonunda geceden size üç şey kalır; koca bir uykusuzluk, güzel bir
gülümseme ve yeni alınan kararların
peşinden koşma isteği.
Film boyunca Rosie ve Alex in başından geçen o kadar
trajik ve romantik olay var ki, bunları
düşününce zaten ortaya filmin ana teması olan cümleler dökülüyor. “Asla, pişman olacağım diye hayallerinizin peşinden gitmemezlik yapmayın. Hayat çok kısa,
bazen bizler bile aptallaşabiliyoruz ve gözümüzün önündeki mucizeleri ,
fırsatları görmeden geçiyor, sonra da buna kader diyoruz. O yüzden en doğru
karar için tam zamanı; Susma, erteleme, bekletme “. Bu tarz filmleri seyrettiğinizde,
geçmişinizde yapmakta geç kaldığınız
şeyleri gözden geçirirsiniz ve gelecekle ilgili tüm planlarınıza tekrar göz
atarsınız. Zaten yönetmenin de amacı sizi ele geçirmek duygularınızla oynamak ve
o karaktere sizi taşımak değil mi?
Love,Rosie dramatik sahnelerde tam suratınız düşerken
aniden sizi güldüren , sevdiğimiz nostaljik romantik-komediler kıvamında sıcak ve
samimi bir film. Oyunculuklar çok doğal, asla zorlama sahneler yok. Bu tarz
filmlerinin olmazsa olmazı klişe diyebileceğimiz çok olay kurgusu var tabii ki,
ama film o kadar akıcı ve güzel ki, bunlara kafa bile yormuyorsunuz. Ayrıca bazı
yan karakterlerin size yaşattığı komik sahneler o dramatik dediğimiz kısımlarda
sizin kendinize gelmenize yardımcı oluyor. Romantik-komedilerde seyirciyi filme
bağlayan en önemli unsurlardan birisi de kesinlikle müzik seçiminin doğru olmasıdır.
Hikayesi 12 seneye yayılmış olan filmin soundtrack’i o kadar başarılı ki, her
geçen bir yıla ait özenle seçilmiş parçalar, sahnelerin tüm duygusunu izleyiciye
birebir yaşatıyor. Fazla spoiler vermemek için konunun içine dalıp geçen
olaylara fazla değinmeye gerek yok, çünkü filmin tadına kendiniz yaşayarak
varmalısınız.
Son dönemde çekilen romantik-komedilerin içine hastalık
ve ölüm gibi olayları koyup iyice dramatikleştiren Hollywood yapımlarından çok
daha farklı, huzurla izleyeceğiniz bir film Love,Rosie. Ayrıca gerçek hayatta
her an karşılaşabileceğimiz olayları filmdeki
tüm karakterler ders niteliğinde anlatıyor. Çok fazla beklenti içine girmeden “Bugün de
şöyle güzel bir romantik-komedi filmi izleyip keyif almak istiyorum”
diyorsanız, işte bu film tam size göre.
Bu Yazım Popüler Sinema da yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder