Çoğu zaman uyurken kafamızda kurduğumuz uçuk bir evren
gerçekleşmesi mümkün olmayan sıra dışı olaylar bize uyandığımızda keşke aynı
yerde olsak da kaldığımız yerden devam etsek dedirtmiştir. Fantastik olan her
türlü film ya da kitap beynimizde gerçekten iyi kurgulanırsa bizi farklı
dünyalara paralel evrenlere taşır. Bu tarz yapımlar genelde zihninimizi
karıştırıp kurcalar ve normalden iki kat
fazla düşünmemizi sağlar. Paralel evren konusunu kitaplardan sonra artık filmlerde
ve dizilerde de sıkça rastlamak rastlamak mümkün. Özellikle 2000 den sonra bu tip
filmler ardı ardına çekilmekte ve çok da iyi eleştiriler almakta.
Daha önce Christopher Nolan imzalı “Inception” da
gördüğümüz yapışık şehirler mantığı Upside Down’da da yer almakta. Yönetmen
Juan Diego Solanos fazla beynimizi yormadan zengin fakir hikayesini bilim kurgu
ve romantizm ile harmanlayıp önümüze koyuyor. Film boyunca birbirlerine
kavuşmaya çalışan iki sevgiliyi Kirsten Dunst ve Jim Sturgess oynuyor. Yukarı
baktığınızda gökyüzü olarak gördüğünüz yerde farklı insanların yaşadığı
ayrı yerçekimine sahip bir dünya
olduğunu düşünün. İşte filmin tüm kurgusu bu yapıya sahip. Yukarıda üst
sınıfların yer aldığı aristokrat ve daha refah bir toplum yer alırken alt dünya
dediğimiz yerde ise ezilmiş ikinci sınıf muamelesi gören bir toplum yer
almakta. Üst sınıftakiler Transworld denilen iki dünyayı birbirine bağlayan ve köprü
vazifesi gören bir şirket ile alt dünyadan petrol sağlıyor.
Yönetmen film
boyunca sömürgeci bir toplum ve sınıf farkları üzerine bir sistem eleştirisi
yapmaktan da kaçınmıyor. İki dünya arasındaki temel kural bir dünyadan diğerine
geçiş yasağı olması. Sefaletin kol gezdiği dünyada ailesini ufakken kaybetmiş
olan ve teyzesi ile yaşayan Adam bir gün dağın tepesine çıktığında yaptığı
kağıt uçak yerçekimine karşı süzülerek üst dünyada yaşayan Eden ın yanına
düşer. İki dünyayı birbirine en fazla yakınlaştıran dağ sayesinde Eden ve Adam daha küçük yaşlarında birbirlerine
aşık olurlar. Hem ters yerçekimi hem de
tüm yasaklara rağmen bir halat sayesinde bir şekilde birbirleriyle görüşürler
ve bunu devamlı hale getiriler. Fakat günün birinde bir devriye tarafından
görülünce Eden aniden yüksekten karların içinde düşer o günden sonra bir daha
bu ikili asla görüşemez. Adam yıllarca Eden dan haber almaz ve artık öldüğünü
düşünür. Fakat bir gün televizyonda Eden’ı görünce muhteşem zekasını kullanarak
üst dünyada ona ulaşmak için elinden geleni yapar.
Filmin ana hikayesi bu hatta buna giriş kısmı
diyebiliriz. Bundan sonrasında ise Adam’ın yukarıdaki şirkete nasıl girdiği,
nasıl Eden a kavuştuğu ,başına neler geldiği ve finalinde ne gibi sürprizler
olduğu anlatılıyor. Filmde gerçekten nerdeyse yerçekimi ile dalga geçecek
derecede başarılı sahneler var. Tabii ki mantık dışı olaylar
olunca ve bazı hataların da olmaması imkansız. Fakat filmin geneline fantastik
olaylar hakim olduğunda seyirciyi bu kısımların fazla yormuyor “Biz
farklı dünyaların insanlarıyız” cümlesi üzerine kurulmuş film gerçekten bu
klişe yargıyı bize çok harika bir uslupla anlatıyor. Engelleri aşıp sevgilisine
kavuşmak için Adam’ın yaptığı fedakarlıklar
sırasında zekasının sınırlarını zorladığı zekice planlanmış sahneler gerçekten
çok başarılı. Bu kadar özgün ve değişik bir senaryo belli ki daha iyi şekilde
pazarlansaydı çok daha farklı olabilirdi. Fazla bilinmeyen geri planda kalan
film 60 milyon gibi bir bütçeyle
çekilmiş ve sadece 22 milyon hasılat getirmiş. Fakat bazı filmleri seyretmek
için hasılat ve puana aldanmamak gerekiyor.
Bazen sinema dünyası iyi takip edildiğinde bunun gibi
özgün yapımları diğer filmlerin arasından keşfedip çekip çıkartmak mümkün
olabiliyor. “Upside Down” her ne kadar tüm yaratıcı fikirlerine ve görselliğine
rağmen olumsuz eleştiriler alsa da birçok sinefil tarafından oldukça
beğenildi.Bilim-kurgu olsun,fantastik dünyada geçsin içinde aşk da olsun
diyorsanız bu filmi ıskalamamanızda fayda var.
Bu Yazım Popüler Sinema da yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder