Uzun zamandır yaptığım söyleşilerde Türk
korku sinemasına gönül veren birçok yönetmen/oyuncu ile tanışma fırsatı
yakaladım. Her seferinde farklı korku filmi projelerinden bahsediliyor ve
bunları hayata geçirmek için bir emek veriliyor. Bu da korku sinemasının
gelişmesi adına çok güzel bir durum.
Bende elimden geldiğince işim gereği ve korku sinemasına olan ilgim dahilinde
tüm korku filmi yapımlarında emeği geçen her kişi ile tanışıp sohbet ediyorum.
Bu işi severek yapıyorum ve yaptığım röportajlarında ona göre kaliteli olması
için uğraşıyorum. Korku sineması da isteyerek, severek yapıldığında ve
senaryolar da ona göre düzgün yazıldığında çok kaliteli işlerin ortaya
çıkacağına inanıyorum. Her yönetmen, yapımcı ve senaristin yaptığı kaliteli
işlerle Türkiye’de kendini bir marka haline getirmesi mümkün. Zaten yapılan
işler kaliteli olduğunda başarısız olanlar kendi kendini yok ediyor. Ayrıca, Türk
korku sinemasının da kısa bir zaman içinde yurtdışındaki filmlerden çok daha
iyi yapımlar ortaya çıkaracağını düşünüyorum.
Yerli/yabancı korku sineması üzerine yaptığım
röportajlarımın bu defaki konukları İfritin Diyeti: Cinnia filminin
yönetmenleri Özgür Özberk ve Şahin Yiğit. Kendileri ile Kadıköy’de buluşup
güzel bir sohbet eşliğinde korku sineması ve kendi filmleri hakkında bol bol
konuştuk. Özellikle gerçek hikayeye dayanan filmlerinin çekimleri sırasında
yaşadıkları ürkütücü olayları dinlemek çok enteresan oldu.
Özgür ve Şahin ikilisi, hem
Popüler Sinema’da, hem de sosyal medya ortamında yayınlamak üzere yönelttiğim
soruları beni kırmayarak cevapladılar. Her iki yönetmene de bize vakit ayırdığı için
çok teşekkür ediyor ve İfritin Diyeti: Cinnia filmine gişede bol başarı
diliyoruz.
KE- Özgür bey oyunculuk, yapımcılık ve yönetmenlik gibi birçok konuda deneyiminiz var. Komedi filminden sonra şimdi de bir korku filmi çektiniz? Neden korku filmi çekmeyi tercih ettiniz?
ÖÖ- Asıl mesleğim mühendislik olmasına rağmen, 23 senedir oyunculuk son 6
senedir de yapımcılık ve yönetmenlik yapıyorum. Arkadaşlarımın tavsiyesi üzerine izlerdim sadece korku filmlerini.
Çünkü kötü bir korku filmi hem zamana hem de paraya yazık diye düşündürüyordu
bir seyirci olarak beni. Türkiye’de çok etkili korku filmleri çekildiğini de
düşünmüyordum açıkçası. Bir gün askerlik arkadaşım ve senarist bir arkadaşı,
korku filmi çekmek istediklerini söylediler ve bana bir senaryo yolladılar..
Yazılanların gerçek olması ve senaryonun gidişatı beni çok etkiledi ve ben de
bu filmi çekmeyi ve isterlerse de seve seve oynayabileceğimi söyledim. Bu filmi
çekerken amacımız biraz da sektördeki korku filmlerinin dışında, daha yüksek
bir çizgisi olan, kaliteli bir yapım yapmaktı. Bunda da başarılı olduğumuzu
göstermek istiyoruz artık.
KE- Özgür bey
hem Cinnia, hem de tanıtımlarınızda sıkça bahsettiğiniz “Mühr-ü Vekil”
hakkında bilgi verir misiniz, nedir bunlar ?
ÖÖ- Cinnia,
bizim filmde adı geçen yüksek mertebeli bir cin. Filmdeki karakterlerden birine
musallat oluyor ve olaylar bu şekilde gelişiyor. Mührü Vekil ise, dünyada dört
tane olan ve cinler alemiyle direk temas halindeki, Hz. Süleyman’ın mührüne ve
kabiliyetlerine sahip bir kişilik.
KE-
Filminizin çekildiği Kütahya’da mezarlık sahnelerinde başınıza bir takım ilginç
olaylar gelmiş. Bunlardan bazılarını bize anlatır mısınız?
ÖÖ- Filmi dokusu gereği Gediz’de çekmek istedik ve konu gereği de
sahnelerden birisinin mezarlıkta
çekilmesi gerekiyordu. Zincirlikuyu’dan bile geçerken ürken birisi olarak,
neredeyse terkedilmiş eski Gediz’de Erdoğmuş köyünün bir mezarlığında çekim
yapmak gerçekten benim için çok cesaret isteyen birşeydi. Mezarlığa akşam 11
gibi geldik. 30 kişilik bir ekiptik ve mezarlığın girişinde çıtımızı bile
çıkarmadan yaklaşık 15 dk kadar jeneratörlerin gelmesini bekledik. O sırada
filmin çıkış noktası olan Hasan Hoca geldi ve bizden once çekim yapacağımız
mezarlığa girmek istediğini söyledi. Bizim zaten çıtımız çıkmıyordu korkudan.
Kendisi içeriye girdi ve bir 5 dk kadar sonra dışarıya çıktı. İçeride 4000 5000
civarında cin olduğunu o yüzden de bizim çekim yapacağımız yeri korumaya
aldığını söyledi ve bize birkaç anlamadığımız dilde şeyler söyleyip alnımıza
parmağını sürdü. İlk başta çok garip geldi bu hareketleri, ama sabahın 4’üne
kadar süren çekimleri öyle büyük bir huzur ve sükunet içinde bitirdik ki,
kesinlikle ne yapıldıysa işe yaradığını anladık. Kamera kayıtlarında bütün bu
ritueli yakında paylaşacağım.
KE-
Filmin çekimleri sırasında yaşadığınız ilginç veya korkutucu olaylar
varsa bizimle paylaşır mısınız?
ŞY- Aslında paylaşacağımız birçok hikaye var
gerçekte yaşamış olduğumuz fakat buraya yazmak ne kadar doğru olur bilemedim,
sonuç olarak bir korku filmi çekiyoruz ve yazılan sahnelerin yarısından fazlası
gece planlarından oluşuyor ki, gece zaten başlı başına bir gerilim bir korku
unsurudur Örneğin terk edilmiş bir
mezarlığın ortasında sabahlara kadar çekimler yapıyorduk. Bir gün çekim bitip
odama geldiğimde lambanın anahtarını açar açmaz ampul patladı.Tabii o anda
korkmamak elde değil ve geceyi kamera asistanlarının odasında tamamlamıştım.
KE- Filmin gerçekten yaşanmış bir olaydan kurgulandığını
biliyoruz. Gerçek yaşam öyküsünü filme çekmek nasıl bir duygu? Olayları
kurgularken ne gibi zorluklar çıkıyor karşınıza?
ÖÖ- Biz çok zorluk yaşamadık, çünkü olayı yaşayan Hasan bey çoğu sahnede bizimleydi.
Çekim yaparken gözlerinden akan yaşı gördüğümde, onu eski anılarına
götürdüğümüzü hissediyordum. Her konuda bize yardımcı olması, bizim işimizi çok
kolaylaştırdı aslında. Filmin içinde kurgu faktörüde olduğu için olabildiğince
gerçeklerden ödün vermemek gerekiyordu. İkisinin birleşimini iyi yaptığımızı düşünüyorum.
KE-
Şahin bey sizi daha çok görüntü yönetmenliğinden ve çektiğiniz reklam
filmlerinden tanıyoruz. Çok ünlü yönetmenlerle birlikte çalıştınız. Bize biraz kendinizden ve yaptığınız
işlerden kısaca bahseder misiniz?
ŞY- Doğrudur. Kariyerimde Abdullah Oğuz , Sinan Çetin gibi
Türkiye’nin en büyük isimlerin görüntü yönetmenliğini yaptım. Fakat 5 yıldır
çeşitli reklam ajanslarına yönetmenlik yapmaktayım. Şu anda yaptığım işlerin
çoğunluğunu reklam filmleri oluşturuyor. 2016 yılında çekmeyi planladığım
duygu yüklü bir filmde var.
KE- Özgür Özberk ile birlikte bir korku filmi
çektiniz. İki yönetmenle beraber film çekmenin zorlukları var mı? Nasıl bir
uyum içindeydiniz sette? Anlaşamadığınız yerler oldu mu hiç?
ŞY- Tabii ki oldu. İki yönetmenli işler çoğunlukla fikir ayrılıklarına
gebedir. Fakat bir şekilde orta yolu
bulduk ve güzel bir iş çıktı. Özgür başrolde olduğundan daha çok kamera
önündeydi, ama biz bir şekilde birbirimizin eksik kaldığı yerleri
dolduruyorduk.
KE- Yaşanmış bir
olayı kurgulamak için oyuncu seçiminin iyi olması gerekir. Şahin bey filmin castını
oluştururken en çok nelere dikkat ettiniz?
ŞY-
Özgür projeyi
getirdiğinde bana castin %90 nini oluşturmuştu kafasında . Tüm oyuncular
arkadaşıydı zaten ve tüm karakterlerin rolleri de sanki oyuncularımız için
yazılmıştı. Bir filmde en önemli şeylerden birisi de doğru oyuncuyu oynamaktır.
Tabii bunun en doğru cevabını seyirci verecek. Bende sabırsızlıkla bekliyorum
tepkileri.
KE- Türk seyircisinin korku
filmlerimize karşı olan önyargıları artık yıkıldı diye düşünüyorum. ( En
azından benim öyle). Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda, alıştılar mı bizim korku
hikayelerine ve oyunculuklara?
ŞY-
Bende senin gibi
düşünmekteyim çünkü çekilen korku filmlerinin tamamı üç aşağı beş yukarı
birbirine benzemektedir. Tabii bu durum da,
seyircide korku filmleri üzerinde bir ön yargıya oluşmasına sebep
olmaktadır. Peşin hükümlü bir seyircinin filme girdiğinde ki tepkileri de
azalıyor hatta birçok seyircide korkmak için değil filme girmek için ya da
eğlenmek için korku filmlerini seçiyor. Buna kendi adıma tüm samimiyetimle
söylüyorum ki, bizim hikayedeki güvendiğim tek şey ise hikayenin gerçekten
yaşanmış bir hikayeden uyarlanan bir hikaye olmasıdır. Senaristimiz İbrahim Bey
sadece bir senaryo yazarı değil aynı zamanda bu mistik olayların odağında
yaşayan birisidir. Ben filmin çekimlerinde sonuçta bir senaryo olduğunu bilmeme
rağmen korktuysam, seyircinin de korkacağının garantisini veriyorum.
KE- Filminiz hakkında neler söylemek istersiniz Türk korku
sineması seyircisine? İzleyicileri neler bekliyor?
ÖÖ- Filmimizle ilgili net
olarak söyleyebileceğim şey, filmimizin çok iyi bir senaryosunun olması, çünkü
her şey gerçeğe dayanıyor. Hatta hocaya gelen 3 gencin hocayla yaptığı
konuşmadan bir alıntı yapmak gerekirse, gençler hocaya insanları filmde dumanla
ya da efektle değil de gerçeğin kendisiyle korkutmak istediklerini söylüyorlar.
Hocanın cevabı ise daha ürkütücü “ya gerçeğin kendisi sizi korkutursa”. Bizim
bu filme çıkış hikayemizde birebir olarak böyle oldu zaten.
ŞY- Tabii ki çektiğimiz işin arkasındayız ve gerçekten yaptığımız
işe güveniyoruz. Öncelikle seyirci salondan çıkarken beklentilerini karşılamış
bir şekilde çıkacağını düşünüyorum, çünkü
birçok korku filminden çıktıktan sonra seyirci hayal kırıklığıyla salondan
ayrılıyor. Aslında bizim hikayenin çıkış noktası da tam burada. Hayal
kırıklığıyla salondan ayrılan seyirciler için yaptık bu filmi. Yaşanmış bir
hikaye olduğundan kesinlikle bu film seyirciye dokunacak ve gerçekten onları da
filmden sonra da etkileyecek.
KE- Diğer
yaptığınız işlerle kıyasladığınızda korku filmi çekmenin ne gibi zorlukları
var?
ÖÖ- Film çekmenin
zorluklarından farklı değil aslında. Bütçesel bir zorluk her zaman var zaten. Korku
filmlerindeki klişeleri ve sıradanlığı aşmak zor olabilir çünkü alışılagelmiş bir
mantık var ve onun dışına çıkınca sanki yanlış yapılıyormuş hissi doğuyor. Biz
bu filmi çekerken en büyük amacımız da aslında bu klişelerin dışına
çıkabilmekti. Umarım bu farkı görebilen bir kitleye hitap ederiz.
ŞY-
Korku filmi çekmek aslında biraz tarz meselesidir. Kimisi müzikle
hazırlar seyirciyi korkutmaya, kimisi aniden bir korku ögesini objektifin önüne
düşürür, kimisi de sadece bir gerilim yaratır. Normal filmi bir kalemde
çektiğinizde ok insanların fazla korkmasını bekleyemezsiniz, ama korku filmi
olunca işler değişiyor. Aslında hafife alındığı gibi korku filmi çekmek basit
bir iş değildir, bilakis korku yaratmak bütünlük ister ve daha zordur.
Müziklerin, oyunculuğun ve görüntünün harmonisi ile karıştırıp korku yaratmak elbette
zor bir iş. Fakat biz bunu başardığımızı düşünüyoruz.
KE- 2016’da
çok fazla korku filmi vizyona giriyor. Bu durum nasıl etkileyecek sizce Türk
korku sinemasını?
ÖÖ- Bence fazla olması
sorun olmaz ama, kalitesiz birçok yapım olması piyasayı çok etkiler. Çok iyi
yapılmış bir film bile, diğer örnekleri çok kötü olduğu için ilgi çekmeyebilir.
Bu nedenle kendimizi çok iyi anlatmak gerektiğini düşünüyorum. Doğru zamanda
doğru seyirciyle karşılaşırsak, eminim farkımız ortaya çıkacaktır.
ŞY-
Bizim vizyon
tarihimizde seyircinin karşısına tek korku filmi olarak biz çıkacağız ve bu
durumda bizim filmimize olan sorumluluğumuzu daha da arttırıyor. Genel olarak
skalanın altında kalacağını da hiç düşünmüyorum.
KE- Yeniden
korku filmi çekmeye devam edecek misiniz? Yeni projeleriniz varsa kısaca
anlatır mısınız?
ÖÖ- Senaryosuna inandığım
bir başka proje olursa neden olmasın. Yaza çekmek istediğim iki drama filmim
var. Vizyon tarihinin ertesinde hemen onlara başlamayı düşünüyorum. Çok ilginç
projeler olacak. Hayırlısı diyelim.
ŞY- Bu sene için korku filmi yapmayacağım fakat
Cannes ve Altın Portakal sinema festivalleri için dram bir hikaye çekeceğim.
Beklenti ve hedeflerim daha yukarıda ve bunun için de durmadan çalışıyorum,
üretiyorum.
Bu Yazım Popüler Sinema da yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder