Uzun zamandır yaptığım
söyleşilerde Türk korku sinemasına gönül veren birçok yönetmen/oyuncu ile
tanışma fırsatı yakaladım. Her seferinde farklı korku filmi projelerinden
bahsediliyor ve bunları hayata geçirmek için bir emek veriliyor. Bu da korku sinemasının
gelişmesi adına çok güzel bir durum. Bende elimden geldiğince işim gereği
ve korku sinemasına olan ilgim dahilinde tüm korku filmi yapımlarında emeği
geçen her kişi ile tanışıp sohbet ediyorum. Bu işi severek yapıyorum ve
yaptığım röportajlarında ona göre kaliteli olması için uğraşıyorum. Korku
sineması da isteyerek, severek yapıldığında ve senaryolar da ona göre düzgün
yazıldığında çok kaliteli işlerin ortaya çıkacağına inanıyorum. Her yönetmen,
yapımcı ve senaristin yaptığı kaliteli işlerle Türkiye’de kendini bir marka
haline getirmesi mümkün. Zaten yapılan işler kaliteli olduğunda başarısız
olanlar kendi kendini yok ediyor. Ayrıca, Türk korku sinemasının da kısa bir
zaman içinde yurtdışındaki filmlerden çok daha iyi yapımlar ortaya çıkaracağını
düşünüyorum.
Yerli/yabancı korku
sineması üzerine yaptığım röportajlarımın bu defaki konukları Kabr-i Cin: Mühür
filminin yönetmeni Volkan Adıyaman ve oyuncuları Burcu Küçük ve Orhan Milli. Bu
güzel ekip ile filmin seslendirmesini yaptıkları stüdyoda buluştuk ve hoş bir sohbet
eşliğinde korku sineması ve kendi filmleri hakkında bol bol konuştuk.
Volkan Adıyaman, Burcu
Küçük ve Orhan Milli, hem Popüler Sinema’da,
hem de sosyal medya ortamında yayınlamak üzere yönelttiğim soruları beni
kırmayarak cevapladılar. Knedilerine bize vakit ayırdığı için çok teşekkür
ediyor ve Kabr-i Cin: Mühür filmine gişede bol başarı diliyoruz.
VOLKAN
ADIYAMAN
KE- Sizi
daha çok görsel efektlerdeki uzmanlığınız
ve oyunculuğunuz ile tanıyoruz Kabr-i Cin: Mühür ilk uzun metrajlı film deneyiminiz.
Neden ilk olarak bir korku filmi çekmeyi düşündünüz? Korku filmlerine ilginiz
nereden geliyor?
VA- Öncelikle merhaba. Yaklaşık 16 yıldır sinema tv sektöründeyim. Aslında
hali hazırda reklam filmleri video müzik klipleri çekiyorum ama onlar tabii ki
arka planda kalıyor. Ayrıca sipariş üzerine senaryolar yazdım, uzun metraj ve
dizi. Kabr-i Cin: Mühür ilk uzun metrajlı filmim. Korku yapmak aslında
kolay bir is değil. Kabr-i Cin: Mühür ‘e genel anlamda baktığınızda hikayesiyle, senaryosuyla, efektleriyle diğer
korku filmlerinden çok farklı. Aslında dram-gerilim türünde bir film. Seyirciler
bu farklılığı izlediklerinde anlayacaklar ve büyük keyif alacaklar. Korku
filmleri benim ilgiyle takip ettiğim bir tür. Türkiye’de yapılan korku filmlerinde
gördüğüm eksiklerden dolayı ilk filmimi dram- gerilim türünde çekmek istedim.
Çünkü bende klasik cin filmlerinden sıkıldım ve bu yüzden bu filmi yapmaya
karar verdim.
KE- Kabr-i
Cin: Mühür ne demek? Bize biraz filmin hikayesinden bahseder misiniz?
VA- Kabri Cin aslında cin
mezarı demek. Filmin hikayesi ise şöyle; Yüzyıllar önce iyi bir Cin tarafından
Kuran-ı Kerim'den yola çıkılarak yazılan kitabın, her yüz yılda bir
koruyucuları gelmektedir. Bu koruyuculara Bekçi adı verilir. 1365 yılında
Demirci yine bir cin vakasını çözmek için Mısır’ın Buhariye şehrine gider.
Buhariye valisinin kızının içine cin girmiştir ve çıkartılması gerekmektedir.
Bunu yapabilecek tek kişi Demirci'dir. Büyük uğraş sonunda Demirci cini
çıkarır. Cin büyük bir intikam yemini eder. Uzun zaman sonra 1915 yılında Zöhre
adında bir kız istemediği bir adam olan Kudret Ağa ile evlendirilmek zorunda
bırakılır ve bu evliliği öğrenen Zöhre'nin sevdiği çocuk Selim dayanamaz ve
intihar eder. O dönemdeki kitabın bekçisi ise Nezir Hoca'dır. Kitabı Kudret
Ağa'nın kardeşi Hacer ile birlikte Zöhre çalar ve altından kalkamayacakları bir
yükün altına girerler. Kitaptaki bir büyüyü yanlış yaparak Azazel adındaki
cini serbest bırakırlar ve başları büyük bir belaya girer. İçinden
çıkamayacakları bir beladan, köyü ve köy halkını kurtarmak için
çabalayacaklardır fakat bu onlar için kolay olmayacaktır. Yıl 2015
olduğunda,1915 den kalan lanetin izleri Deniz ve arkadaşlarını da takip
edecektir.
KE- Filmin senaryosu da size ait sanırım. Nasıl
ortaya çıktı Kabr-i Cin: Mühür filmi? Yaptığınız araştırmalardan biraz bahseder
misiniz?
VA- Evet filmin senaryosu bana ait. Coşkun Gündoğdu ile birlikte yazdım.
Dünyada, insanlardan önce yasayan varlıklarla ilgili araştırmalar yaptım. Tabii
bu çok kapsamlı bir konu. Ben sadece ilgili konuya yönelerek cinleri
araştırdım. Aslında cinler bugüne kadar izlediğimiz filmlerdeki gibi
basite alınacak varlıklar değiller. Onlarda bizim gibi yasıyorlar ve yaşam
alanları var. Sadece boyut farkından dolayı birbirimizi göremiyoruz. Onların da
alimleri ,ateistleri var. Bu musallat konusuna gelecek olursak, ki genelde
filmlerde hep bir musallatlık olayı görüyoruz. Onlar insanlara aşık bile
olabilir hatta yaptığınız bir hata yüzünden size kızıp musallat olabilirler. Aslında
buda çok kapsamlı. Araştırmalarım.sonucunda klasik cin filmlerinden nasıl sıyrılırım
ve sadece seslerle değil de hikayesiyle de insanların hem gerilip, hem de keyif alacakları nasıl bir iş ortaya çıkarırım
diye düşündüm ve Kabr-i Cin: Mühür ortaya çıktı.
KE- Sizce
korku filmlerinde ( genel olarak yerli / yabancı) ses efektlerinin arkasına
sığınıp, göz yoran hızlı çekimlerle ve bilgisayarla yapılmış inandırıcılığı pek
olmayan makyajlarla seyirciyi korkutmaya çalışmak sizce ne kadar doğru bir iş?
Bu konuda neler yapılması gerek, doğrusu nedir?
VA- Korku dediğimizde kişiden kişiye değişen bir duygu olduğunu biliyoruz.
Kimi insan yanında bomba patlasa hiçbir şekilde tepki bile vermez, ürkmez ama
bir yılan gördüğünde korkudan çığlık atar. Bazı insanlar da, cin, şeytan,
canavar, zombi, vampir gibi çoğu uydurma
varlıklardan hiçbir şekilde korkmaz, birinin boğazı kesilirken ki görüntüsü onları
öyle bir etkiler ki, korkudan bayılırlar, ağlarlar. İşte bu çeşitliliği göz önünde
bulundurarak türler ortaya çıkmıştır. Kimi filmler seslerle, kimisi görsellikle,
kimisi ise bütün türleri karıştırarak filmler yapar. İste bu yüzden arz talep
meselesinden dolayı yapımcılar, yönetmenler ve senaristler bu tarz
filmler üretirler. Aslında sorsanız herkesin yapmak istediği alışagelmedik
işler elinde olabilir ama alıcısı olmadığı için sadece kenarda köşede kalır
bunlar. Ben elimden geldiği kadar arz ve talebine bakmadan başarılı ve kaliteli
filmler yapmak istiyorum. Yaptığım bir filmin başarısı herşeyden daha önemlidir
benim için.
KE- Filminizin
setinde yaşanan ilginç olaylar var mı? İlk uzun metrajlı filminizin bir korku
filmi üzerine olması sizi zorladı mı?
VA- Çekim yaptığımız sokakta yatır
vardı. Birgün elektrikler kesildi sokakta ve bende fırsattan istifade lavaboya
gitmek istedim. Karanlık sokakta ilerlerken tam yatırın olduğu yerde
aksakallı sarıklı cübbeli bir dede bana doğru bakıyordu. Bir anda kaskatı
kesildim. Yüzünde bir nur vardı, ışık saçıyordu. Bana doğru yürümeye başladı.
İçimden dua etmeye başladım. İyice yaklaştığında birde anladım ki, bizim nezir hocamız
elinde cep telefonuyla biriyle konuşuyor:). Bunun dışında, bir kedi gördüm ince
bir tahtanın üzerine cıkmış ve sırtı dönük oturuyordu. Kediye seslendim bakmadı
bile, bir daha seslendim. Döndüğünde gözleri öyle bir parlıyordu ki, normal bir
parıltı değildi. Tabii ki hemen fotoğrafını çektim. İlk uzun metrajlı filmimin
korku üzerine olması beni hiç zorlamadı. Dünya sinemasını yakından takip
ediyorum ve bu zaten benim işim. Yapmak isteyipte yapmadığım birçok teknik var
bu filmde. Bir sonraki filmlerimde Türk standartlarının üstünde filmler
yapacağım. Türk sinemasının da dünya sinemasında hatırı sayılır bir yere
gelemsi gerekiyor. İnşallah benim gibi düşünen birçok yönetmen bunu yapar.
KE-
Filminiz hakkında neler söylemek istersiniz Türk korku sineması seyircisine?
İzleyicileri neler bekliyor?
VA- Film gerçektende her tür sever
için ilgi çekici ve seyri güzel bir film oldu. Şunları söyleyeceklerine eminim.
“Gerçektende başarılı ve değişik bir film olmuş.
Klasik bir cin filmi degil. Çok daha kapsamlı ve heyecanlı olmuş” .. Özenle tasarladığım bazı sahneler var. Oralarda fazlasıyla korkacaklarına eminim.
Klasik bir cin filmi degil. Çok daha kapsamlı ve heyecanlı olmuş” .. Özenle tasarladığım bazı sahneler var. Oralarda fazlasıyla korkacaklarına eminim.
KE- Türk
korku sineması, nereye gidiyor? Görüşlerinizi alabilir miyiz? Bir süre sonra
cinlerden kurtulup başka konulara geçebilecek miyiz?
VA- Türk korku sineması tamamen arz talep
meselesine göre ilerliyor. Eğer korku film yapımcıları ve yönetmenler arz
talep meselesini aşarlarsa gerçekten çok iyi yerlere gideceğine inanıyorum.
Üretken olmak zorundayız. Cinlerden kurtulmak derken tekrar dediğim gibi
tamamen arz talep meselesi bu. Müslüman bir ülke olduğumuzdan ve cinlerinde
Kuran i Kerim’de geçtiğini bildiğimizden dolayı, hali hazırda insanların
korktuğu birşey var elimizde. Çocukluğumuzdan beri büyükler cinlerle ilgili hep
birşeyler anlattılar bizlere. Onların adını bile söylemeyin vs gibi. Korku
zaten bilinçaltımıza yerleşmiş. Türk yapımcılarda bunu gayet güzel kullanıyorlar.
Cinlerden vazgeçip, başka korkuları konu
almak biraz cesaret işi. Benim projelerim arasında başka tür korkular da var ve
eminim ki, insanları titretecek ve derinden korkutacak projeler bunlar. Burada
şimdi söylemek istemiyorum. Malum fikirler ve projeler çalınabiliyor. Kısacası
ben kendi adıma başka konuları işleyerek korku filmleri yapacağım.
KE- Yeniden
korku filmi çekmeye devam edecek misiniz? Yeni projeleriniz varsa kısaca
anlatır mısınız?
VA- Evet korku filmi projelerim var. Dediğim gibi
konularıyla ilgili pek birşey söylemek istemiyorum çünkü şimdilik çok erken.
Fakat ikinci uzun metrajlı filmim aksiyon-drama olacak ve sürpriz yıldız
isimlerle çalışacağım.
KE- Çok korku
filmi izler misiniz? Bugüne kadar sizi en çok etkileyen, favoriniz olan korku
filmi ve yönetmenler nelerdir?
VA- Evet izlerim. “The Conjuring” benim favorim.
Bunun dışında Tepenin Gözleri, Evil Dead
ve Insidious’ı sayabiliriz. Daha geriye gidecek olursak, çocukluğumuzun filmleri Elm
Sokagi Kabusu, Candyman, Hayvan Mezarlığı ve The Exorcist favorilerimdir.
BURCU KÜÇÜK ve ORHAN MİLLİ
KE- Kendinizden ve
oyunculuk deneyiminizden kısaca bahseder misiniz?
Orhan Milli- 1982 Türkiye
doğumluyum. İlköğretimi Türkiye'de bitirdikten sonra Fransa'ya yerleştim. Paul
Sebastier Konservatuvar Tiyatro ve Drama bölümünden mezun oldum, Sonrasında ise,
Jacque Lecoq beden dili oyunculuğu akademisinde yüksek lisans Programını
tamamladım. Fransa'da devlet tiyatrolarında kadrolu olarak sahne aldım. 2012
senesinde Kültür Bakanlığı tarafından devlet sanatçısı unvanını kazandım. Çok
kısa bir zamandır Türkiye'de ikamet ediyorum ve ilk sinema filmi projem KABR-İ
CİN oldu. Bunun haricinde Show Tv’de yayınlan Gamsız Hayat adlı dizi projesinde
İbrahim karakterini canlandırdım fakat dizi reytinglerden dolayı yayından
kaldırıldı. Şimdi ise Lazlarda Üç Harflidir (Komedi) sinema filminde MANTAR
(köyün delisi) karakterini canlandıracağım.
Burcu Küçük - 1988 Bursa doğumluyum. Çocukluğumdan bu yana, müzik, dans ve
resim başta olmak üzere temel sanat dallarıyla ilgilenen, oldukça sosyal bir
öğrenciydim. Bu yatkınlığım okulun yılsonu etkinliklerinde hep en önde ve
istekli olmamla birlikte tiyatro ile tanışmamla devam etti. Aynı zamanda
ilkokul 3. sınıfta başladığım basketbola da 11 yıl boyunca profesyonel olarak
devam ettim.
Tiyatro, dans, basketbol maçları,
deplasmanlar derken oldukça hareketli ve dolu dolu geçen öğrencilik yıllarımın
son demlerinde sağlık sorunlarından dolayı basketbolu bırakmak zorunda kaldım.
Bu aşamada her daim hayalim olan ve bir gün gerçekleşeceğine gönülden inandığım
oyunculuk tutkumu geliştirmek için Bursa Şehir Tiyatrosun da eğitim almaya
başlamıştım. Ayrıca Turizm sektöründe başlayan çalışma hayatımdaki kariyer
planlamam ve oyunculuk arzumun ağır basması sebebiyle İstanbul’a yerleştim.
Başlangıçta Koza Tiyatrosu’nda görev aldım. Bu dönemlerde hayalimi
gerçekleştirmemde bana vesile ve destek olan sevdiğim bir oyuncu arkadaşımın
referansı ile “SIR” filmi için görüşmeye gittim. Hiçbir zaman unutamadığım
günlerden biridir, mutlu ve inanılmaz heyecanlıydım. Tabi canlandıracağım
karakter (Tuba) ve filmin “slasher” tarzı senaryosunu da katarsak çok da
şaşkındım çünkü, korku filmleriyle büyüdüm diyebilirim. Çok keyifli geçen
çekimlerin ardından vizyon tarihi ile ilgili sabırsız bekleyişimle beraber
gelen “Kabr-i Cin” projesiyle yaşadığım gurur, sevinç ve mutluluk tarif
edilemezdi. Muhteşem bir ekip olduk, çok keyifli ve eğlenceli çalıştık,
gerçekten aile gibiydik diyebilirim. Her iki projede çok değerli insanlar kattı hayatıma, hepsine
ayrı ayrı teşekkür ediyorum buradan.
KE- Kabr-i Cin: Mühür
filminde canlandırdığınız karakter hakkında bilgi alabilir miyiz?
OM - Kabr-i Cin: Mühür filminde, SERKAN karakterini canlandırdım. Serkan;
güvenilir, doğru ve sadık bir kişiliğe sahip. Deniz karakterinin iş ve yakın
arkadaşı, aynı zamanda da ondan hoşlanan birisi.Serkan karakterinin en dikkat
çekici tarafı, ilk başlarda normal birisi olarak gördüğümüz , daha sonrasında ise,
beyni cin tarafından kontrol altına alınarak ona hizmet etmeye başlamasıdır. Yani
büyüden sonra robotik olarak karakteri canlandırması da diyebiliriz.
BK - Hacer, 1915
döneminde kızını ve kocasını bir haslıktan dolayı kaybetmiş, köyün ağasının
(Kudret) kardeşi, Zöhre’nin çocukluk arkadaşı, halis, iyi niyetli ve aynı
zamanda manevi abla modelini üstlenmiş bir kadındır. Kudret’in Zöhre’ye olan
ilgisinden en az Zöhre kadar rahatsız olan Hacer, bu uygunsuz durumu telafi
edebilmek için başından sonuna kadar Zöhre’ye her türlü desteği vermekten
çekinmez . Fakat bu durum Hacer’i sıradışı bir karar alarak büyü yapma noktasına
kadar getirir ve iki arkadaş neye sebep olacaklarını bilmeden yaptıkları bu
hatanın bedelini ödemek zorunda kalırlar.
KE- Daha öncede bir korku filminde yer aldınız. Bu defa da Kabr-i
Cin: Mühür. Korku filmlerinde yer almak nasıl bir duygu? Diğer film türlerine
göre daha zorlayıcı kısımları var mı?
Burcu Küçük - İki
projenin de korku/gerilim filmi olması sebebiyle edindiğim deneyim ve
tecrübenin şimdilik bu tarzda olduğunu varsayarsak, diğer film türleriyle
ilgili bir kıyaslama yapamıyorum fakat, inanılmaz keyifli ve eğlenceli olduğu
çok net. Bir taraftan çok eğleniyorsunuz ama aynı zamanda o korku/gerilim
duygusunu işliyor ve yansıtıyorsunuz. Oldukça zıt duygular, çekim esnasında
yaşanan ambiyans ve sonrasında gelen gülme krizleri sanıyorum ki başka bir işte
nadir görülür.
Tek zorlayıcı kısmı bir nebze
plastik makyaj ve uzun süre o halde kalmak zorunda olmak. Ya da senaryoya uygun
enerjisi enteresan eski bir ev, villa, orman, gecenin 03.00 ü yatırın hemen
yanı boş bir arazi. Ve orada gerçekleşen çarpılma sahnem en zorlayıcı olan
enstantaneler sayılabilir.
KE- Korku
filminde yer almak nasıl bir duygu? Diğer film türlerine göre daha zorlayıcı
kısımları var mı?
Orhan Milli - Korku filmlerinde
yer almak çok keyifli ama, bir o kadar da zor .Çünkü beden dili oyunculuğu çok
ön planda. Fiziksel olarak önceden hazırlık gerektiren sahneler olabiliyor. Özellikle
benim karakterim için konuşuyorum ki, izleyince de bana hak vereceksiniz bundan
eminim.
KE- Çekimler sırasında sette başınızdan geçen ilginç bir
olay varsa bizimle paylaşır mısınız?
OM - Evet birçok örnek var ama, en ilginç olanı
sahne gereği Serkan karakterinin kesici bir aletle başka bir karakteri
keserken, etrafta ki meraklı izleyicilerden bir çocuğun “Annneeeeee” diyerek
kaçması. Tabii sonrasında şahsen durumu ona anlattım ve korkmasını gerektirecek
bir şey olmadığını izah ettim.
BK - Korku filmi
olunca ürkütücü ama komik anılar kaçınılmaz elbette. Çekimlerde yüzüme yapılan plastik
makyaj uygulamasının bitmesine yakın zaman diliminde köyde elektriklerin
kesilmesi üzerine gayr-i ihtiyari ekip arkadaşlarımın yanına gitmek için
yürümeye başladığım esnada, (ki yüzümün ne halde olduğunu söylememe gerek yok
sanırım) ekipten bir arkadaşın ışık vermek adına arabanın farlarını açması ve
ışığın yüzüme bir anda yansıması üzerine çekimlerimizi izlemek isteyen köy
sakinlerinden bir hanımın beni görünce “Tövbe bismillah” diyerek fenalaşması ve
yaşadığım şok. Kendimi açıklama çabam,
yardım dahi edememem ve sonrasında gelen kahkahalar. Yaşadığım ilginç
anılar böyle yazmakla bitmez sanırım.
KE- Gerçek hayatta cinlerle ya da büyülerle ilgili anlatılan
hikayeler sizi etkiler mi, inanır mısınız?
OM - Gerçek hayatta bu kavramların varlığına
inanırım ve gerçekten beni inanılmaz etkiler. Hatta geceleri uyanıp dua ettiğim
durumlar bile olmuştur. Ben oynarken filmin etkisinde kaldım, ama siz izlerken
ne yapacaksınız çok merak ediyorum. Bu konuyu filmi izledikten sonra güzel bir
kahve eşliğinde tekrar konuşalım Korcan bey.
BK - İnanırım mı?
Bu konuda nötr kalmayı tercih ediyorum desem daha doğru ama elbette
inanışlarımızla doğru orantılı yaşanılan doğaüstü hikayeler şahsen ister
istemez etkiliyor beni diyebilirim.
KE- Rol tekliflerinde
karşınıza çıkan senaryolarda en çok nelere dikkat edersiniz?
OM - En çok dikkat ettiğim şey, karakterin
gerektirdiği oyunculuktur. Çünkü benim için en önemlisi, esas oğlan olmak
değil, oyunculuk anlamında farklılık olmasıdır ki, bunu da Serkan karakterinde
izleyeceksiniz.
BK- Sunulan
karakteri okuduğum esnada analiz ederken, kendimi hayal ederek
gerçekleştiriyorum. Benim için önemli olan oyunculuğumu ön plana çıkartacak
olan sahneleri tespit etmek ve üzerinde bir süre çalışıp hazırlanmak.
KE- Devamlı cinler, büyüler ya da doğaüstü varlıklar olsun
birçok film piyasaya çıkıyor. Ne düşünüyorsunuz bu konuda? Bir süre sonra
seyirciyi bıktırır mı bu konular? Yoksa bu rekabet daha mı iyi oluyor Türk korku
sineması için?
OM - Aslında hepsi çok emek ve masraf harcanarak
yapılan projeler, fakat ben senaryoların tam olarak beyazperdeye yansıdığına
inanmıyorum. Bunun birçok nedeni var ve bunlardan en önemlisi bütçeler.
Maalesef bütçesizlik zaman dilimini kısaltıyor, tabii haliyle zaman kısalınca
projeyi yetiştirme telaşından dolayı kalite düşüyor ve birçok sahne ya iptal
ediliyor, ya da daha kolayına kaçarak değiştiriliyor ki, bu durum gerçekten
beni aşırı derecede rahatsız ediyor. Tabii ki projelerin çokluğu rekabeti
doğuruyor ve rekabet olan yerde her zaman kalite artar. Bence Türk korku
sinemasının en büyük avantajı, inançlarımıza göre konularımızın geniş ve
göreceli olmasıdır. Bu konuda altyapısı olan senaristlerimiz çok iyi bilirler
ki, iyi bir bütçeyle dünya korku sinemasında lider olabiliriz.
BK- Bu türle
ilgilenen ciddi bir kemik kitle var tartışmasız. Bu sebeple gelişim
gösterildiği taktirde seyirciyi bıktıracağını düşünmüyorum. Çünkü geçmişten bu
yana inanışlarımız, toplumsal yapımız ve karşılaştığımız hikayeler bilinçaltımızda
bu korkuyu besliyor. Gerçeklik payına değinmek istemiyorum ama bu anlamda bir
açık var bu çok net. Beslenen bu korku duygusunun geliştirilerek işlenmesi ve
içerisine dram,aşk gibi olgular katılarak dolu bir hikayeye dönüştürülmesi bana
göre rekabeti arttırmakta. “Kabr-i Cin: Mühür”
filminde bizler bunu deneyimledik, gerçekten çok emek verdik, takdir elbette
seyircinin. Yine de korku/gerilim alanında Türk sinemasının farklı konu ve
tarzlarda geliştirilmesinden yanayım kesinlikle.
KE- Yeniden bir korku filminde rol almak ister misiniz?
Yakın zamanda yeni film projeleriniz var mı?
OM - Tabii ki, neden olmasın? İyi bir senaryo ve
karakter olursa düşünebilirim. Yeni projelerim var, ama korku veya gerilim
değil, aksine yukarıda bahsettiğim gibi bir komedi filmi. Bunun haricinde, yeni
bir dizi için menejerimin görüşmede olduğu bir proje de bulunuyor.
BK- Hayır demem
tabii fakat, bir oyuncu olarak komedi, dram, aşk veya aksiyon alanlarındaki
rolleri ve projeleri de deneyimlemeyi çok istiyorum. Yeni görüşmesini
gerçekleştirdiğim bir komedi filmi projesi var çekimlerine başlanma tarihinin
netleşmesini bekliyorum.
KE- Korku filmleri izlemeyi sever misiniz? Korku filmlerine
ait en sevdiğiniz birkaç yabancı filmi yazar mısınız?
OM - İzlemeyi çok severim ama bir o kadarda korkarım. En çok
sevdiğim filmler, uzakdoğu kökenli korku filmleridir, çünkü onlar daha gerçekçi
ve aykırı beyinlerin çalışmasıdır. Hatta bu filmler kendi içlerinde öyle başarılıdır ki,
izleyici çekik gözler görmesin ve tüm dünya izlesin diye Hollywood tarafından
tekrardan çekilip pazarlanır.
Örnek olarak tavsiye edebileceğim birkaç film
var tabii ki,
1-Akasya 2-Ringu 3-One
Missed Call 4-Kairo 5-The Red Shoes
BK- Çocukluğumdan
beri, korkutmayı o adrenalini hissetmeyi ve hissettirmeyi sevdiğimden
bahsetmiştim. Bu anlamda kardeşim (onu çok seviyorum beni affetsin) benden çok
çekmiştir. Ayrıca çocukluk arkadaşlarımı toplayıp ürkütücü hikayeler anlatmaya
bayılırdım. Birlikte toplanıp sürekli korku/gerilim filmleri izlerdik ve doğal
olarak geceleri uyuyamayıp ertesi gün yaşadığımız korku dolu anları gülerek
birbirimize anlatırdık. Ayrıca o dönemlerde Stephen King, Agatha Christie gibi
yazarların kitaplarını çok okurdum. Hayvan Mezarlığı ile başlayan korku
filmlerine olan ilgim Chucky (ona benzeyen en sevdiğim oyuncak bebeğimden
korkar hale gelip kaldırmıştım hala saklarım) ve Elm Sokağı Kabusu benim o
zamanki tabirimle ‘tırnaklı öcü’ ile devam etti. Şimdilerde daha çok korku
yerine aksiyon filmilerini tercih ediyorum. Halloween, Texas Katliamı, Rose Red
Konağı, Tepenin Gözleri, Identity, İnsidious, Sinister gibi yapımlar başucu
filmlerim diyebilirim.
Bu Yazım Popüler Sinema da yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder