Baskın: Karabasan filminin yönetmeni Can Evrenol ve
oyuncusu Görkem Kasal ile yaptığım röportajın hemen ardından “Baba” ( Mehmet
Cerrahoğlu) ve “Remzi” ( Ergun Kuyucu) karakterlerine hayat veren ve filmin en
önemli iki oyuncusu ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdim. Kadıköy’de deniz
kenarında bir cafede çay, kahve eşiğinde uzun uzun harika bir sohbet yaptık.
Can Evrenol’ın da sürpriz ziyareti ile ortalık iyice şenlendi. Hep beraber
Baskın: Karabasan filmi dahil, Türk ve Dünya korku sineması üzerine de bol bol
konuştuk, tartıştık.
Kendileri, hem Popüler
Sinema’da, hem de sosyal medya ortamında yayınlamak üzere yönelttiğim soruları
beni kırmayarak cevapladılar.
Mehmet ve Ergun’a, bize vakit ayırdığı için çok teşekkür ediyoruz.
Not: Daha önce yapmış olduğum Can Evrenol & Görkem Kasal röportajını
buradan okuyabilirsiniz.
MEHMET
CERRAHOĞLU
KE- Can Evrenol sizi nasıl keşfetti, Baskın:
Karabasan filmine nasıl dahil oldunuz, anlatır mısınız bize?
MC- Uzun zamandır reklam
film ajanslarına kayıtlıydım. Can Evrenol, çekeceği kısa filmi
"Baskın" için değişik görünümlü, biraz ürkütücü, yani kısacası garip
bir tip arıyormuş. Cast ajansından benim fotoğrafını görünce tereddütsüz
onaylayıp davette bulundular. Böylece kısa metrajda tanışmış olduk ve çekimi de
gerçekleştirdik. Çekimlerden sonra sevgili Can ile irtibatı kesmedik. Bir dost
bir arkadaş gibi yeri geldi dertleştik yeri geldi muhabbetleştik. Burada
parantez içinde belirtmek isterim ki: Çok istekli olduğum, çok yapmak istediğim
bu içimdeki hevesi arzuyu sevgili can dostum Can Evrenol'a milyonlarca defa
teşekkürlerimi,minnetimi ,ilgi ve alakasına yürekten tekrar tekrar
teşekkürlerimi sevgi ve saygılarımı sunarım. Can Evrenol, beni can kulağıyla
dinledi, hiçbir sözümü kulak ardı etmedi. Kısa metrajdan sonra bir müzik
klibinde bana özgün olarak yazdığı metni oynamamı istedi. Bu benim kendimi
kanıtlamam gereken bir işti. Yakındığım olumsuzlukları aşıp içimdeki bu
oyunculuk hevesini ve cevherini kanıtlamam gereken bir dönüm noktasıydı. Hiçbir
gün üzerinde çalışma imkanım ve zamanım olmamasına rağmen, çekim yaptığımız
günün sabahının ilk ışıklarından gece yarılarına kadar yarı çıplak vaziyette
yağmurlu soğuk bir günde bu sınavı başarıyla geçtiğime inanıyorum. Bu klip
çekiminden sonra set ekibi olsun, sevgili Can olsun oyunculuğa çok istekli olup
varoluştan da gelen bir yeteneğin olduğuna kanaat getirip, kaleme aldığı
"Baskın" uzun metrajın senaryosunda, tüm riskleri alarak bana
uyarlanmış olan "baba" karakterini yazıp bana sunmuştur. Bu şekilde ben
de "Baskın" uzun metraja dahil oldum.
KE-
Yurtdışında film ekibiyle beraber birçok festivallerde yer aldınız. Nasıl bir
ilgiyle karşılandınız oralarda? Var mı anlatmak istediğiniz güzel detaylar yurtdışından?
MC- Yurtdışındaki
festivallerden, Viyana Slash Film Festivali ve İspanya Sitges Film Festivaline
bizzat katıldım. Viyana da Ergun Kuyucu ile beraberdik. Çok güzel dolu dolu iki
gün geçirdik. Festival çok büyük bir organizasyon olmamasına rağmen "Baskın"
a ilgi muhteşemdi. Film bitimindeki tebrikler alkışlar görülmeye değerdi. Sitges
festivaline kalabalık bir ekiple katıldık. Hayatımda unutamayacağım en mükemmel
anılarından biri olarak kalacak. Sitges’de sanki bir hayal aleminde gibiydim.
Dünyanın birçok ülkesinden gelen yönetmenler olsun, oyuncular olsun onlarla
birebir tanışma ve görme imkanımız olmuştu. Özellikle 1300 kişilik muhteşem bir
salonda inanılmaz bir görüntü ve ses efektleri altında "BASKIN" ın
start verip bitmesiyle salondakilerin ayağa kalkıp ıslık ve alkışlar altında
tebrik etmeleri, inanınki insanın tüylerini diken diken etmesinin yanı sıra,
dünya sinemasına Türk damgasını vurmanın gururunu ve heyecanını yaşamak ve yaşatmak
alkışların en güzeli olsa gerek. Film sonrası yapılan röportajın birinde
sorulan bir soruya verdiğim cevap " Herşeyin ilklerini yaşıyorum, rüya
aleminde gibiyim ve bu rüya hiç bitmesin istiyorum" dediğimde
yorumculardandır biri "Kal burada rüyaların bitmesin" demişti. Çok
duygulanmıştım. Bir hafta boyunca Sitges sokaklarında dolaşırken herkesin bizi
görünce "Baskın, Baskın" diye selamlamaları artı bir gurur vericiydi.
Kısacası yurtdışında filmin "maskot"u gibiydim adeta.
KE- Daha
önce Baskın’ın kısa filminde ve yine Can Evrenol ‘ın çektiği bir video klipte
oynadınız? Nasıl Can Evrenol’la çalışmak? Ekip nasıldı, sorunlar oldu mu hiç?
MC- Kısa metrajda, klipte
ve uzun metrajda olsun Can Evrenol gibi bir yönetmenle çalışmak demek, en
sevdiğin dostunla arkadaşınla bir parça lokmayı paylaşmak, bir masada
demlenmek, kafa kafaya verip dertlenmek, kol kola verip eğlenmek demek.
Çaycısından şoförüne, ışıkçısından servisine, makyajcısından kostümcüsüne,
yapımcısından yazar çizerine, böyle bir ekiple çalışmak herkese nasip olmaz.
Tüm ekip arkadaşlarıma tebriklerimi sunarım. Hepsi muhteşemdi kendi alanlarında.
KE-
Bize Baskın: Karabasan filminde canlandırdığınız “Baba” (The Father)
karakterinden bahseder misiniz? Nasıl bir etkisi var filme bu karakterin?
MC- "Baba"
karakteri, Arda (Görkem Kasal)’nın küçüklüğünden beri zaman zaman geceleri
rüyalarına giren bir kabus bir "karabasan". Birebir karşılaştığında,
dış dünyadan tamamen kopmuş pislik, kan, iğrençlik içinde yaşamlarını
sürdürmeye çalışan vahşilerin lideri (baba) konumunda olan fakat kendisi de dış
dünyadan ve gerçek yaşamdan dışlanmış, var olan uzuvlarıyla değil de, yürekten
olan göze kalbe hitap etmek için kendi çapında kurduğu bir aile ve bu aileye
yeni bireyler katma çabası içinde olan bir karakter. Bu filmin odak noktası, filmin
bittiği dediğin anda başlama noktası, filmin başından sonuna kabus olan ve
filmde söylediği "her şey biter ama her şey yeniden başlar" gibi ana
temasıdır.
KE- Çekimler sırasında ne gibi zorluklar yaşadınız?
Makyajlar olsun, zor şartlar olsun, var
mı başınıza gelen enteresan olaylar?
MC- Şahsım adına, açık
mekanlar olduğu için havanın soğuk olması dışında, göz çıkarma sahnesinde teknik sorundan dolayı stres
yaşadık ve son sahnelerde fazla kan olup gözlerimin içine kaçmasıyla zor anlar
yaşamıştık.
KE-
Oyunculuğun dışında farklı bir yeteneğiniz daha var. Senaryoyu okur okumaz
filmle ilgili kare kare tüm sahnelerin resimlerini çizmişsiniz. Hatta “Kalp
gözüyle Baskın” adında bir de resim serginiz var. Nereden geliyor bu yetenek,
ilham?
MC- Resim yapmak, çizmek
ilkokul çağlarımda başladı. Öğretmenlerinden aldığım bilgiler dışında tamamen
içimde var olan doğuştan bir yetenek. İlkokul çağlarında Osmanlı padişahlarının
ve Atatürk'ü resimlerine hiç bakmadan ezbere çizerdim. Lise den sonra iş
hayatına atılınca uzun yıllardır elime kalem fırça almamıştım. Bu senaryoyu
alıp okuyunca üzerinde çalışmaya başladım. Senaryoda geçen hikayeleri, yerleri,
mekanları, karakterleri içimden gelerek resmetmeye başladım. Her yaptığım resmi
Can Evrenol a gönderdiğinde müthiş ilgisini çekince iyice gaza ve ilhama gelerek
kırka yakın çizim yapmış olduğum bu sergi açıldı. Bu da benim için apayrı bir
mutluluk oldu.
KE-
Rolüne alışmak için neler yaptınız, korku filmleri izlediniz mi? “Baba” rolünün altından kalkamazsam diye
düşünüp tedirginlik yaşadınız mı hiç?
MC- Senaryoyu aldığımda
çok sevinmiştim. İki hafta içinde tamamen aklıma yerleştirdim. Senaryoyu tam
anlamıyla anlayınca, "baba" karakterinin bu filmin odak noktası
olduğunu anladım ve bu ilk zamanlar beni gerçekten tedirgin etti. Hiçbir
tecrübem ver ders almışlığım yok, kamera deneyimim klibe nazaran sinema filmi için hiç yoktu.
Fakat kendi kendime " bu benim dönüm noktam ve bu film ben varsam var,
yoksam benim için anlamı olmayacak" dedim ve dört ay sırf filme
hazırlandım. Evde çoluk çocukla, işyerinde arkadaşlarla, kendi kendime videolar
çekerek senaryoyu resmederek ve son bir ay kala oyuncu koçu olan Hayati beyle
çalışarak filme hazırlandım. Ve bu arada unutmadan Can beyden öneri alarak
birçok korku, gerilim,drama ve liderlikle ilgili filmler izledim.
KE- Nasıl
bir film oldu sizce Baskın: Karabasan? Yurtdışında gördüğü ilginin aynısını
Türkiye’de görebilecek mi, ne dersiniz?
MC-
"Baskın:Karabasan" bence, Türkiye standartlarına göre ve Türk gelenek
göreneklerine göre biraz ağır ve sert olmuş. Filmin yapısını iyi anlayıp
çözebilen, filmde geçen abes muhabbet ve küfürleri bir istisna olarak görüp
izlerlerse, şu ana kadar yapılmamış veya yapılamamış bir film olduğunu
düşünüyorum. İyisiyle kötüsüyle adı üzerinde (film) yapılmış. Filmin sınırı,
ucu bucağı hayal gücünün üretebildiği her türlü maddi manevi hayati olayları
ekrana aktarmaktır. Her kişiye, her bireye beğenebileceği film yapılamaz.
Beğenip beğenmemek kişinin kendi iradesi ve görüşü düşüncesidir. Lakin kimin
yapıp oynadığı yönettiği filmi saygısızca dile getirmek bence filmde geçen
küfürlerden daha vahim bir durum olsa gerek. Kimse kimseyi sevmek beğenmek
zorunda değildir ama herkes birbirine saygı duymak zorunda bence.
KE-
Kafanızda tasarladığınız projeleriniz var mı? Sizi tekrardan görebilecek miyiz
sinemada?
MC- Kafamda karma
karışık bir sürü proje var aslında ama önemli olan hayata geçirebilmek ve kameraya
start verdirebilmek. Şahsım adına korku, iğrençlik dışında ilk etapta
düşlediğim içi acı aşk sevda ve ihanet dolu bir yapım, sonrasında ise gözlerden
gülücük yaşları akıtacak çok komik bir eser. Yurtdışında dediğim gibi; “ Bir
hayal alemindeyim ve bu hayal hiç bitmesin" istiyorum. Oyunculuk,
ekrandaki seyirciye size verilen rol ne olursa olsun onları o karakterin içine
sokup o karakteri onlara oturduğu yerde hissettirmektir bence. Korkuysa,
koltuğa gömmek, heyecansa terletmek, endişeyse tedirgin etmek, gerginse
yumruklarını sıktırabilmek ve komik ise altına ettirebilmek. Beyazperdede ve
bundan sonraki hayatımda, yaşadığım bembeyaz hayatlar olsun dilerim. Saygı ve
sevgilerimle, huzurlarınızda hepinize ayrı ayrı sevgi saygılar sunar ilgi ve
tebessümlerinize yürekten teşekkürler ederim.
ERGUN
KUYUCU
KE-
Bize kısaca kendinizden ve oyunculuk kariyerinizden bahseder misiniz?
EK- 1969 doğumluyum.
9Eylül Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi / İşletme Bölümü
mezunuyum. Yaklaşık 20 yıldır İstanbul Beşiktaş’ta yaşıyorum. Üniversiteyi
bitirdikten sonra sırasıyla; barmenlik, işletmecilik, turizm firması
yöneticiliği ve doğal taş ihracatı yaptım. 2007 yılında Gönül Salıncağı isimli
diziyle oyunculuğa adım attım.
Kara Köpekler Havlarken ve Zerre gibi önemli festival filmlerinin yanı sıra Taken 2, Eyvah Eyvah 3 gibi gişe filmlerinde oynadım. Oynadığım dizi sayısını ben bile hatırlamıyorum. Ve nihayet Baskın filmiyle sanıyorum kendi adıma kariyerimi taçlandırdım.
Kara Köpekler Havlarken ve Zerre gibi önemli festival filmlerinin yanı sıra Taken 2, Eyvah Eyvah 3 gibi gişe filmlerinde oynadım. Oynadığım dizi sayısını ben bile hatırlamıyorum. Ve nihayet Baskın filmiyle sanıyorum kendi adıma kariyerimi taçlandırdım.
KE-
Oynadığınız farklı film türlerinden sonra korku sinemasına geçiş nasıl oldu?
Korku sinemasına karşı bir ilginiz var mı?
EK- Korku sinemasına
karşı özel bir ilgim yok. Bu türe adım atışım tamamıyla Can’ın tasarrufudur.
KE-
Yurtdışında film ekibiyle beraber birçok festivallerde yer aldınız. Yurtdışında
nasıl bir ilgi var Baskın: Karabasan’a ve sizlere karşı? Var mı anlatmak
istediğiniz güzel detaylar yurtdışından?
EK- Baskın’ı Viyana’da
Mehmet Cerrahoğlu ile birlikte ben temsil ettim. Bize karşı gösterilen saygıyla
karışık ilgi Baskın’da yer almakla ne kadar doğru bir iş yaptığımı hissettirdi
bana. Gösterimden önce bilet bulamayıp, kapıda kara borsa bilet arayanları
görmek hayli gurur vericiydi. Sitges Festivalinde 1300 kişilik full salonda
Baskın’ı seyretmek bir oyuncu olarak çok mutluluk vericiydi.
KE-
Bize Baskın: Karabasan filminde canlandırdığın “Remzi” karakterinden bahseder
misiniz? Nasıl bir etkisi var filme bu karakterin?
EK-
Remzi, Arda’nın
koruyucusu. Hikâyenin anahtarı da onda. O nedenle filme etkisi çok büyük.
KE-
Çekimler sırasında ne gibi zorluklar yaşadınız? Makyajlar olsun, zor şartlar
olsun, var mı başınıza gelen enteresan
olaylar?
EK- Soğuktan nefret
ettim. Ayrıca bir gecede üstüme dökülen üç galon sahte kanı, duşta bir Alfred Hitchcock
filmi sahnesi çeker gibi temizlemekte, hem zorluğun, hem de eğlencenin bir
parçasıydı.
KE- Nasıl
bir film oldu sizce Baskın: Karabasan? Yurtdışında gördüğü ilginin aynısını
Türkiye’de görebilecek mi, ne dersiniz?
EK- Baskın bir kült film
oldu. Bence Türk Sinema Tarihindeki kalıcı yerini şimdiden aldı. Türkiye de
hiçbir başarı cezasız kalmaz. Yurtdışındaki övgü ve ilgiyi beklemiyorum.
KE-
Can Evrenol ile çalışmak nasıl bir duygu? Ekip nasıldı, sorunlar oldu mu hiç?
EK-
Can Evrenol ile çalışmak
harika bir duygu. Onunla set dışında da güzel bir dostluk kurduk. Ekibi de
yönetmen belirler, sayesinde pırlanta gibi bir ekiple çalışma şansına sahip
oldum. Sıfır sıkıntı bir setti.
KE- Türk
seyircisinin korku filmlerimize karşı olan önyargıları artık yıkıldı diye
düşünüyorum. ( En azından benim öyle). Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda,
alıştılar mı bizim korku hikayelerine ve oyunculuklara?
EK-
Sizinle hemfikirim. Baskın; türkler korku filmi yapamaz klişesini yıktı. Ve
türkler uluslararası bir korku filmi yaptı. Bence türk seyircisinin tam
anlamıyla alışması; Can Evrenol’un aynı türdeki ikinci filmiyle olacaktır.
KE-
Yeni projeleriniz var mı? Sinemada veya televizyonda olsun, tekrardan sizi
görebilecek miyiz?
EK-
Şu an itibariyle popüler televizyon dizilerinde yer alıyorum. Ayrıca
çekimlerini kasım ayında tamamlamış olduğum, Korhan Uğur’un yazıp yönettiği “Kızkaçıran”
isimli komedi filmi 15 Nisan 2016 da vizyona giriyor. Orada oynadığım
karakterle oyunculuk kariyerimde yeni bir sayfa açtığıma inanıyorum. Halen
görüşmekte olduğum sinema filmi projeleri var. Fakat netleşmedikleri için detay
vermek istemiyorum.
Bu Yazım Popüler Sinema da yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder