Fırtınanın
Ortasında adıyla gösterime giren Strangerland, içinde barındırdığı bir
dakikalık kum fırtınası yüzünden bu ismi kullansa da siz filmi orijinal ismiyle
bağdaştırarak izlemeye başlayın yoksa çok şeyler bekleyerek hüsrana uğrarsınız.
Avustralyalı yönetmen Kim Farrant ilk sinema filmi olan Strangerland’ı, daha
önce kendi ülkesinde çektiği belgeseller
ayarında karşımıza çıkarıyor. Nicole Kidman kendi anavatanı Avustralya’da film
çekmenin verdiği mutluluktan olsa gerek mükemmel bir performans gösteriyor. Açıkçası
kendi adımaNicole Kidman’ı Eyes Wide Shut’dan beri, bu kadar başarılı bir
oyunculukta izlediğimi hatırlamıyorum. Tabii bu oyunculuk filmin çıtasını her
ne kadar yükseltse de genel olarak Strangerland için çok başarılı bir yapım
demek zor.
Fırtınanın
ortasında olmasa da, çölün ortasında tuhaf insanların yaşadığı bir kasabada
geçen Strangerland, ayaklı pervanelerin karşısında uyumaya çalışan ve baygınlık
geçiren insanların yaşamlarını bize izletirken, onlar bunaldıkça biz de burada
bunalıyoruz. Hikayede bir ailenin daha öncesinde 15 yaşındaki kızları Lily’nin başına gelen kötü bir deneyim yüzünden
yaşadıkları yerden bu sıcacık kasabaya taşınması ve sonrasındaki bir kaybolma
olayı anlatılıyor. Cinsel dürtülerle fazla ilgili bir genç kız olan Lily ve ne
olduğu bilinmeyen durgun bir halde gezinen ufak erkek kardeşi Tommy,ansızın bir
gece yarısı evi terk ederler, gidiş o gidiş. Sabah evin içinde yaşanan büyük
telaşın ardından kasabanın kıdemli polis memuru ve tüm halkı bu geniş çaplı araştırma
için seferber olur. Fakat incelemeler sırasında olayların perde arkasında
Lily’nin gizli gerçekleri su yüzüne
çıkmaya başlarken bir yandan da Parker ailesinin tuhaf davranışları yüzünden
etraftaki dedikodular gittikçe artar.Bu sırada başlayan kum fırtınasının
ardından gizemli bir şekilde kaybolan iki kardeşin azgın çöl sıcaklarında çok
da fazla yaşam şansının olmayacağı gerçeği üzerine, ailede psikolojik travmalar
ve gerginlikler boy gösterir.
Filmin içinde önemli bir yere sahip olan cinsel
sapkınlıklar, sanki ailedeki dişi kadın karakterlerin üzerine kara bulut gibi
yapışmış bir durumda. Ne zaman
neden olduğu anlaşılmayan hâl ve hareketler, karşı cinsi kışkırtmalar yer yer
filmin dramatik gidişine ters düşüyor. Parker ailesinin çaresizliğini, ruhsal
bozukluğunu çok iyi şekilde analiz ederek seyirciye birebir aktaran yönetmenin
bunu başarmasının altında kesinlikle oyuncu seçimindeki titizliği yatıyor.Neredeyse
True Detective ile eşdeğer olan Strangerland, aynı dizideki gibi derin
karakterler tahlilleriyle iç içe ve oldukça ağır ilerleyen cinayet
soruşturmasına sahip bir film. Senaryo daha önce defalarca işlenmiş, klişe bir kayboluş
hikayesi olmasından dolayı fazla bir beklenti içine giremiyorsunuz, çünkü
hikayede yoğun oyunculuk gücü dışında farklı hiçbir şey yok. Polis memuru David
rolünde meşhur Ajan Smith’imiz Hugo Weaving ve Parker ailesinin baba
karakterini üstlenen Joseph Fiennes gerçekten filme yakışır şekilde ustaca
oynuyorlar. Nicole Kidman’ın alacakaranlıkta çölde sergilediği solo performansı
tek kişilik tiyatro gösterisi edasında çok ihtişamlı ve görülmeye değer.
Kasabada yaratılan
başarılı mekan tasarımını, kızgın güneşin kasabayı kızıla boyamasının filme
kattığı psikolojiyi ve çölde geçen sahnelerin kamera tekniğini gördükçe, filmin
daha önce belgesellerle iç içe olan uzman bir ekibin elinden çıktığına hak
veriyorsunuz. 2015 Sundance Film Festivali’nde oldukça ilgi görmüş olan
Strangerland, benim tarafımdan ilgi görmeyerek bilindik hikayesi ve anlamsız ve
boş finaliyle sınıfta kalan, fakat oyunculuk adına övgüyü sonuna kadar hak eden
bir film.
Bu Yazım Popüler Sinema'da yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder