Aylardır ard arda çıkan fragmanlar sayesinde neredeyse
filmin tamamını izlediğimiz Suicide Squad (Gerçek Kötüler), yurtdışı ve
yurtiçinden de aldığı olumsuz eleştirileri sanırım bir nebze de olsa hak ediyor
gibime geliyor. Beklentilerimizi oldukça üst seviyeye taşımış olan filmi
seyrettiğimizde, uzun metrajlı bir video cliple karşılaşıyoruz. Çalan
parçaların, filmin karanlık havasına, karakter tanıtımlarına ve aksiyon sahnelerine
yakıştığını söylemek mümkün. Ama bu güzel hareket, filmin doyurucu olmasına
yetmiyor maalesef. Açılışta tek tek sırayla karakterlerin tanıtımı ve Batman’in
onları yakalayıp kodese tıkma şekli gayet güzeldi ve ağzımıza bir parça bal
sürmeyi başardı. Ama ardından sürekli müzikle süslenmiş (hatta diyalogların
bile arkasında durmadan çalan bir müzik söz konusu) bir kötüler kalabalığı ve
ne yazık ki bomboş bir hikaye ile karşılaşınca biraz dumura uğradık açıkçası.
Marvel mi?, Dc Comics mi? kapışmalarına fazla girmek
istemesek de ortaya çıkan işler, sonuçlar ve eleştiriler, Marvel’in açık ara
ile önde olduğunu kanıtlıyor. Avengers ya da Civil War’da da kalabalık bir ekip
kötüleri yok eder ama ortada elle tutulur bir hikaye vardır, özellikle Captain
America: Winter Soldier ve Civil War bunlara çok iyi birer örnektir.
Kahramanlar arasında yapılan esprili diyaloglar çok daha şahanedir, çok daha
eğlendirir. Suicide Squad’a baktığımız da ise sevimsiz oldukları kadar espriden
de yoksun (Harley Quinn hariç) bir suçlu takımı geziniyor ortada. Hadi ortada
senaryo yok, bari güzel elle tutulur birkaç karakterler arası hoş espri
olsaydı. Dc’nin baştan beri süregelen Gotham City’nin karanlık havasını ve daha
çok gece çekilmiş aksiyonları sevdiğini, bunları da filmlerine yedirdiğini
zaten biliyoruz, hatta Marvel filmleri içinde renk cümbüşü gibi yakıştırmalar
da yapıldı her yerde (kurban olun o renkli Marvel filmlerine). Batman ve
Superman gibi iki önemli karakteri
elinde bulunduran ve Justice League için hazırlıklarını yapmaya başlayan ( ki
bunun için de çok geç kalındı bence) Dc Comics, Suicide Squad ile iyi bir bomba
patlatmaya hazırken, ne yazık ki bu gösterişli bomba ellerinde patladı.
Filmin olmayan konusu ise şudur: Aralarında üstün
yetenekleri de olan kötüleri toplayıp, kafalarına kaçmasın diye minik bombalar
enjekte etmiş Amanda Waller (Viola Davis) ve Rick Flag (Joel Kinnaman: The
Killing dizisinin suratsızı ve yeni dönem Robocop’ın içine eden adam) eşliğindeki
birim, hem Joker’i hem de şehirde kıvırta kıvırta dolaşan ve ortalığı yerle bir
eden büyücü Enchantress ve devasa kardeşini yok etmek için uğraşırlar. Bu uğraş
içinde kendilerine, bizim sevimsiz kötülerden oluşan bir ekip olan Suice Squad
(İntihar Timi anlamında)’ı kurarlar. Ekibin, hatta filmin en büyük artısı
sempatik tavırları ve hareketleri ile kendini sevdiren çizgi-romanlardaki
tiplemeye en yakın olan Harley Quinn (Margot Robbie) karakteri. Kendisi için
neredeyse filmde torpil geçilmiş, çünkü bütün güzel espriler ve dövüş sahneleri
onun üzerine yazılmış sanki. Diğer ağır topumuz da yetenekli oyunculuğu ile göz
dolduran Will Smith yani Deadshot. Özellikle ultra nişancı tekniğiyle üstlerine
gelen tüm yaratıkları tek başına hızlıca yere serdiği sahne gayet güzeldi. Diğer
kötülerimiz Boomerang (Jai Courtney), Diablo ( Jay Hernandez) ve Killer Croc (Adewale
Akinnuoye-Agbaje) ise takımın en sönük kalan kötüleri. Flag’ı korumaya çalışan beyaz
maskeli Katana’nın ise, ne yaptığını anlayamadan zaten film bitiyor. Şehirdeki
kargaşanın arasında neyi koruyor, kimin yanında takılıyor anlayamıyoruz. Ekibin
arasında bir bağlılık olmadığı gibi “evet biz bir takımız” gibi bir beraberlik
de yaşanmıyor. Kendi başlarına takılan suçlu görünümlü enteresan bir ekip var
ortada. Çizgi-romanların üstün güçlere sahip büyücüsü Enchantress ise, filme
sadece görsellik katıyor, bunun dışında kötü karakter olarak kesinlikle
başarısız. Oldu bittiye getirilmiş ufak bir iki hamleyle yok edilmesi de, yine
filmin en büyük eksilerinden.
Yani sonuç olarak filmden Harley Quinn ve Deadshot’ı
çıkart, film olsun sana bir bölümlük aksiyon dizisi. Bu arada çim adam kılıklı Joker’i
unuttuk sanmayın. Bir sene öncesinden bolca reklamı yapılan, yere göğe sığdırılamayan
hatta bugüne kadarki en iyi Joker dedikleri karakter, maalesef bugüne kadarki
tüm Jokerleri mumla aratıyor. Güzelim Jared Leto bile Joker rolüyle
kurtaramamış filmi. Joker olmak ne yazık ki, ağzına gülen surat yapmak ve
güvenliğe bomba şeklinde hediye paket fırlatmak değildir. Nasıl olması
gerektiğini zaten Jack Nicholson ve Heath Ledger zamanında itinayla
sergilemiştir. David Ayer’in daha önce yönetmen olarak yaptığı filmlere de çok
sıcak bakmayan birisi olarak, neden bu kadar zor bir Dc uyarlamasının altına
girdiğini de anlamak mümkün değil. Training Day gibi başarılı bir filmi yazmış
olan Ayer, en azından daha güçlü bir yazara devredebilirdi senaryo işini. Aralara
katılan dramatik sahneler, filmin olmayan hikayesinden fazlasıyla kopuk
duruyor.
Aksiyon sahneleri, çatışmalar tabii ki oldukça görkemli
ve göz dolduruyor, çekim teknikleri güzel ama yine de Suicide Squad, her zaman
Harley Quinn ile anılacak ve bir süre sonra da unutulup gidecek bir film. Kötü
bir film olarak nitelendirmek yanlış olur, ama beklentileri asla karşılamayan
vasatın biraz üstünde bir yapım. Eğlenmek ve güzel vakit geçirmek için
seyredilebilir. Unutmadan filmin soundtrack’i gerçekten çok iyi, parçalar
özenle seçilmiş. Keşke bu özeni karakterlere ve senaryoya da yansıtsalardı,
tadından yenmezdi. Son dip not: Yazılardan sonra ayrılmayın!
Bu Yazım Popüler Sinema da yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder