Türk Korku sinemasına katkıda bulunan yönetmen ve
oyuncularla uzun zamandır yaptığım röportajlar serisi tam gaz devam ediyor. Bu
defaki konuğum, tv başında yıllarca severek izlediğimiz “Bizimkiler” dizisini
13 yıl boyunca çeken Yalçın Yelence’nin oğlu Özgür Yelence. Kendisi setlerin
tozunu yutmuş ve yıllarca bu sektörde görev yapmış oldukça deneyimli birisi.
Ayrıca çok da iyi bir korku filmi fanatiği. Özgür Yelence’nin ilk filmi Ceberrut,
cinli, büyülü hikayelerin biraz daha dışında kalan, bir evde yaşanan ürkütücü, paranormal
olaylara yer veren ve içinde mizahi unsurları da barındıran bir korku/gerilim
yapımı.
Beni kırmayıp Hem Popüler Sinema’da, hem de sosyal medya
ortamında yayınlamak üzere kendisine yönelttiğim soruları cevaplayan Özgür Yelence’ye ilk filminde iyi
gişeler ve bol başarılar diliyor, teşekkür ediyorum.
KE- Öncelikle
13 Yıl boyunca herkesin çok severek izlediği unutulmaz “Bizimkiler” dizisinin
yönetmeni Yalçın Yelence’nin oğlu olmak nasıl bir duygu diye sormak istiyorum.
Babanızın kariyerinizde size ne gibi yararları oldu? Kendinizden ve daha önce
yaptığınız işlerden biraz bahseder misiniz?
ÖY- Yalçın Yelence’nin oğlu olmak bir sınav aslında…
Herkesin gözü yaptığınız işin kalitesinde. Kötü bir iş yapma şansınız, hata
yapma şansınız herkese oranla daha az. Herkesin kıyasladığı kişi bir anda
babanız oluyor ve başarınızın çıtası çok yükseliyor. Bu bakımdan zor bir sınav
olacak. Umarım hem benim, hem de babamın adına laik bir iş çıkar ortaya. Yalçın
Bey’in oğlu olmanın yararları inanılmaz oldu elbette. Setlerde büyüdüm her işi
yaptım diyebilirim. Işık ayakları, kablolar toplamaktan getir götür işlerine
kadar tam anlamıyla mutfağın ortasına düştüm. Asıl hayalim oyunculuktu bu
sebeple konservatuar tiyatro bölümünde okudum. Şansım hep kamera arkasına itti
beni. Uzun dönem asistanlıklar yaptım. Daha önce babamın haricinde Orhan Aksoy,
Kaya Ererez, Eser Zorlu, Sevgi Birsel, Levent Kırca gibi ustalarla çalışma
onların asistanlıklarını yapma şansım oldu. Elbette uzun süren bu asistanlık
sayesinde bu günlerimde yönetmenlik koltuğuna oturma fırsatım oldu. Daha önce
yönetmen olarak diziler ve televizyon filmleri çektim, uzun süre belgeseller
hazırladım bakalım umarım sinema da yaptığımız film sevilirse bu mecrada devam
etmeyi çok arzu ediyorum.
KE-
Ceberrut ilk uzun metrajlı film deneyiminiz. Neden ilk olarak bir korku filmi
çekmeyi düşündünüz? Korku filmlerine ilginiz nereden geliyor?
ÖY-
Korku filmleri ve yazarları özellikle StephenKing gençliğimin kahramanıydı.
“IT” romanından uyarlanan filmi hiç unutamadım ama işin doğrusu hayatım boyunca
en çok sevdiğim branş komedi oldu. Yaptığım komedi filmlerinde çok eğlendim ve
çok keyif aldım. Sinema için ilk filmimin de komedi olmasını çok istiyordum.
Ama ard arda gelen tesadüfler bizim bu filmi yapmamızı sağladı. İlk hedefimiz
korku filmi olmasa da, bu filmin
olmasından çok mutluyum.
KE- Ceberrut
ne demek? Filmin gerçek hikayeden kurgulandığı biliyoruz. Senaryosunu da yazdığınız
Ceberrut’ın çıkış hikayesi nedir, nasıl oluştu?
ÖY-
Ceberrut kindar intikamcı anlamına geliyor. Bu filmin ilk filmim olması dediğim
gibi tesadüfle gerçekleşti. İlk filmim komedi filmi olacaktı bunun için hazırlıklar yaptım senaryo oyuncu mekan
nerdeyse tüm alt yapı tamamlanmıştı ki, bir problem filmimizi bir sonraki yaza
attı. Ne yapalım diye düşünürken iş dışı bir sohbette arkadaşım yaşadığı evden
ve gizeminden bahsetti. Bu hikaye kafamda şimşekler çaktırdı oldukça ilginçti.
Bu gerçek hikayeyi aldık ve yaşandığı söylenen evde hayata geçirmeye çalıştık
KE-
Filmde cinlerin ve büyülerin yerine, doğaüstü olaylar yer alıyor. Sizce
paranormal vakalar insanları ne derece ürkütür ve etkiler. Gerçeklik payı
nedir, diğer korku türlerine göre?
ÖY-
Ceberrut filmi de, bakıldığında bir cin filmi olarak düşünülebilir ama biz
senaryomuzda bunun üzerine bir atıfta bulunmadık. Daha çok Amerikan sinemasının
ele aldığı şekilde yansıtmaya çalıştık. Film gerçek bir hayattan kesinti olarak
kaleme alındı. Öyle ki filmin ilk yarım saati neredeyse insanları bir komedi
filmine geldik havasına sokabilir. Çünkü konu aldığımız gençler farkında
olmadan düşecekleri duruma gelişleri filmin hazırlık süreci diğer filmlere göre
biraz farklı. Ben ilk sahneden “Burada cin var. Sizi korkuturuz. Ahh işte
cinler geldi diye” başlamadım. Paranormal olayların insan üzerinde daha etkili
olduğunu düşünüyorum. Güzel, güneşli sıradan bir gün bazen dakikalar içinde bir
kabusa dönüşebilir. Bu yüzden film başta ağır başlıyor gibi düşünülebilir ama,
ilerledikçe çok yüksek nabızlara ulaştığını düşünüyorum. Gerçeklik payına
gelirsek, kendinizi bir paranormal olayın içinde düşünün ve hiçbir şey o
korkunun önüne geçemez derhal oradan kaçar kurtulursunuz. Bu yüzden bu bir
kapan hikayesi ve gerçek zaman diliminde geçiyor. Bir an gelip olaylar
başlayınca her şey çok ama çok hızlı ilerliyor.
Tüm korku filmi yapan arkadaşlarımızı tebrik etmek gerek cidden kolay
gibi görülse de bence en zor branş korku filmleri. Fakat film yaşamazsa, sizi
içine alıp sürüklemezse sadece büyülerle veya dinsel objelerle yavan kalıyor
diye düşünüyorum. Ben hiçbir din öğesi kullanmamaya özen gösterdim. Dört genç
ve bir hoca yanlış yere gittiler ve bunu çok geç fark ettiler. Ne bir dinsel
obje ne bir ayet ne bir muska sadece yanlış zaman yanlış yer… Sanırım diğer Türk
korku filmlerinden en büyük farkımız bu olacak.
KE- Filmin
hem oyuncusu, hem yönetmeni olmak üstüne bir de korku filminde yer almak sizi
hiç zorlamadı mı?
ÖY-
Ne siz sorun ne ben söyleyeyim desem… Bu durum aslında planlanan işleri çok
değiştirdi. Çünkü baştan asla böyle bir planlamamız yoktu. Biz hazırlıklarımıza
ciddi provalarla başladık ben sadece kendi işimi yapıyordum. Tiyatrodan gelen
alışkanlık birazda oyunculuğu sevmem sanırım oyuncu arkadaşlarıma ne istediğimi
anlatırken bazen onların yerlerine geçip oynayarak anlatmaya çalışıyorum. Tabii
bu provalarımızı yapımcımız sevgili Raşit Görgülü de izliyordu. Çekimlere
başlamamıza üç veya dört gün kala sağlık problemlerinden çokta sevdiğim dostum
olan bir oyuncumuz ayrılmak durumunda kaldı. Hemen
tekrar oyuncu arayışına girdik. Açıkçası role uygun tüm arkadaşlarımızı uzun
çalışmalar sonunda bir araya getirmiştik ve yeni gelecek arkadaş daha önce
yaptığımız iki haftalık provalardan yoksun olacaktı. Raşit Bey ve oyuncu
arkadaşlar çekimlere iki gün kala beni bu rol için kandırdılar… Oyunculuk
hayalimdi elbette hem de bir sinema filminde başrol oynamak rüya gibiydi… Rüyamda
filmin çekilmesi gibi tesadüfler sonucu gerçek oldu. Bu çalışma beni gerçekten
çok zorladı. Ama babam Yalçın Bey’in bize süpervizörlük yapması aynı zamanda
yapımcımız Raşit Bey’in ödüllü bir yönetmen olması sayesinde birçok açık
kapatıldı…
KE-
Filmin setinde yaşanan enteresan/komik olaylar oldu
mu?
ÖY-
Ben her setimde babamdan öğrendiğim gibi eğlenceli çalışmayı çok seviyorum.
Küfür, kıyamet, bağrışmalar en nefret ettiğim şeyler. Bu yüzden şakalar
espriler her an işin keyfiydi. Ama enteresan olaylar için tam adamına soruyu
sordunuz. Hayatımda yaşamadığım kadar tersliği bu filmde yaşadım desem. Şimdi
bunu okuyan arkadaşlar “Hah bir korku filmi yine olaylar yaratıp ilgi çekmeye
çalışıyorlar” diyebilir… Asla… Bu olayların yaşandığı ev olduğu için mi bilmem,
ya da olayı ben karıştırıp kaleme aldığım için mi onu da bilmiyorum ama
terslikler peşimi hiç bırakmadı. Sanırım iki kez kıl payı kafamın yarılmasından
kurtuldum. Bir kez hastanelik oldum. İki kez ayağımın kırılmasından kıl payı
kurtuldum. Sette artık bir asistanım elinde soğutucu spreyle peşimden
dolaşıyordu. Bunları geçtim ilk haftanın sonunda sesim tamamen kısıldı ve
filmin bir kısmını mecburen kısık sesle oynamak zorunda kaldım. Kardeşim Işık, her
konuda fikir alışverişi yaptığın en önemli desteklerimden biriydi. Bir gün “Abi
valla bu olaylar sanırım senin başına bu filmi çekme diye geliyor ama biz
başaracağız” dedi. Ben karşılık olarak “boşver, ben idare ederim, allahtan
yağmur yok havalar bizim yanımız da” dedim… Nereden dedim bilmiyorum ki… Ertesi
gün sete geldiğimizde arka bahçe tam bir göl olmuştu. Artık tesadüfler diyerek
geçiyoruz….
KE-
Filminiz hakkında neler söylemek istersiniz Türk korku sineması seyircisine?
İzleyicileri neler bekliyor?
ÖY-
Bu film hani güzel bir gün geçirişiniz eve gelir ayaklarınızı uzatır televizyon
seyredersiniz sonra duvarda bir gölge gördüğünüzü sanır bir an gerilirsiniz ya.
Sonra hele evde yalnızsanız her baktığınız yer türlü türlü tuhaflıklara
gebedir. Portmantoda aslı mont sanki oradan seyreder sizi. Bir korkunun içine
çekilir vücudunuz, ürperir. Her sesi, her çıtırtıyı duyar olursunuz. Bildiğiniz
tüm duaları okusanız da o duvarlar dar gelir size çıkıp o evden kurtulmak
istersiniz. Bunlar hep beynimizin oynadığı oyunlardır aslında bir arabanın
farının gölgesi ateşler belki olayları yada seyrettiğiniz bir film veya
okuduğunuz bir kitap. Işıkları yakınca her şey biter ya hani…İşte bu filmde
seyirciyi tek başımıza yaşadığımız kokular
bekliyor. Tek fark beynimizin bir suçu yok ve ışıkları yaksanız da
hiçbir şey bitmiyor.
KE-
Türk korku sineması, nereye gidiyor? 2016’da çok fazla
korku filmi vizyona giriyor. Bu rekabet nasıl etkileyecek sizce Türk korku
sinemasını?
ÖY-
Türk sineması artık her branşta büyük ve güçlü adımlarla ilerliyor. Elbette rekabet
her sektörde olduğu gibi sinemada da oldukça yararlı. Bu rekabet tüm
izleyenlere daha iyi filmler izleme yolunu açıyor bence. Çünkü rekabete ayak
uydurmanın tek yolu daha fazla kaliteden geçer. Rekabet olmazsa gelişimde
olmaz. Korku sineması dünya sinemasının olmazsa olmazı. Türkiye’de de artık
dünya sinemasının sıralamasına girebilecek korku filmlerinin yapılıyor olması
gurur verici. Umarım bu rekabetin içinde şans bulan bir film olur Ceberrut…
KE- Yeniden
korku filmi çekmeye devam edecek misiniz? Yeni projeleriniz varsa kısaca
bahseder misiniz?
ÖY-
Evet düşüncemiz Ceberrut filmini devam ettirmek. Farklı hikayelerle farklı
mekanlarda Ceberrut’u seyirci ile tekrar buluşturmak. Ama bunun yanında en
büyük hayallerimden biri yine Türkiye de denenmemiş bir korku türü çekmek. Bu
tarz Amerikan sinemasında kullanılan
“Hiper-Horror” dediğimiz bir tür. Üç boyutlu olarak çekmeyi düşündüğümüz bu
film bir adamın intihara kadar sürüklenen hikayesini konu alıyor. Senaryosu
hazır olan bu proje bakalım hayat bulabilecek mi hep beraber göreceğiz.
KE- Çok korku
filmi izler misiniz? Bugüne kadar sizi en çok etkileyen, favoriniz olan korku
filmi ve yönetmenler nelerdir?
ÖY-
Korku filmlerini gerçekten çok seviyorum ve çok fazla izliyorum. Beni en çok etkileyen
filmler tabii biraz eskiye gideceğim yaşımda çıkacak ama StephenKing’in
romanından uyarlanan “IT” filmi,Christine, TheExorcist, TheAmityvilleHorror,
Shining, yeni dönemde ise Paranormal Activity, Insidious, TheConjuring,
Annabelle
favorilerim. Sadece korku ustası değil ama en büyük usta bence John Carpenter özellikle They Live yine unutamadığım bir
filmdir. Bu arada sizin John Carpenter ile yapmış olduğunuz röportajı da okudum
çok başarılıydı. Yerli korku filmleri dışında yurtdışındaki korku sinemasına
yönelik yönetmen ve oyuncularla röportaj yapmanız çok iyi bir iş. OrenPeli ve James
Wan da özellikle son dönemde imrenerek takip ettiğim yönetmenlerden. Ayrıca
sevgili Hasan Karacadağ’a özellikle Türk sinemasında korku filmlerinisevdirdiği
için teşekkür edip sevgi ve saygılarımı sunuyorum…
Bu Yazım Popüler Sinema da yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder