Türk ve yabancı korku filmleri ile ilgili röportajlar
serisinin bu defaki konuğu Mihrez: Cin
Padişahı filminin yönetmeni Doğa Can Anafarta. Korku sinemasına genç yaşından
beri ilgi duyan Doğa Can ile Kadıköy’de bir mekanda buluşup uzun uzun konuştuk.
Yönetmenin ikinci korku filmi olan Alamet-i Kıyamet, alışılmış Türk korku
filmlerinin dışında farklı bir konuyu ele alıyor. Filmin gösterim tarihi ise 20
Mayıs 2016.
Hem Popüler Sinema’da, hem
de sosyal medya ortamında yayınlamak üzere kendisine yönelttiğim soruları
cevaplayan Doğa Can Anafarta’ya
teklifimi geri çevirmediği için çok teşekkür ediyorum.
KE- Mihrez: Cin
Padişahı’ndan sonra bu ikinci korku fiminiz. Nereden geliyor bu korku
sinemasına olan tutkunuz?
DCA- Küçüklüğümden geliyor.
Çocukluğumda yasak olan her şey benim için keyifliydi. Korku filmi izlemekte
onların başında geliyordu. Büyük kuzenim ben üç yaşımdayken beni hayvan
mezarlığına götürmüş, bende keyifle izlemişim sonra annemin haberi olunca tabii
korku filmlerini yasaklamış. Ama ben hep bir şekilde izlemesini buldum, gizlice
Süreyya sinemasında vizyona giren tüm korku filmlerini izlerdim. Tabii o zaman
yaş sınırı falan kimse takmıyor. Küçüklüğüm uyurken Freddy’in gelmesini beklemekle
geçti. Biraz büyüyünce Hitchcock ile tanıştım. “Kuşlar “izlediğim en keyifli
filmlerden biriydi. Farklı karakterlerin bir adada doğa tarafından kıstırılması
kadar zevkli hikaye olamaz bence. Carpenter'dan Fog, Gremlins, ve Halloween tarzındaki
filmler de çok hoşuma gitmişti. Sonradan fark ettim ki, korku filmi çekmek
aslında hayalindeki kötülükle, hayatındaki kötülerin savaşı.
KE- Bize kısaca filmin
hikayesinden bahseder misiniz? Nedir Alamet-i Kıyamet?
DCA- Pazarlama açısından
henüz filmin tam konusunu anlatamasam da, şu kadar söyleyebilirim. Biz her gün
normal hayatlarımızı yaşıyoruz, halbuki belki yan apartmanda birisi işkence
görüyor. Belki sokağımızda korkunç tarikatlar var, belki gerçekten şeytanlar
var ve bizim haberimiz yok, çünkü onları görmüyoruz, fakat bu görmememiz gerektirdiği
anlamına gelmiyor. Filmimiz, 1999 yılında yaşanan alametlere kendi açısından
bakan ve olanları saptırmayan, fakat siz görmüyorken bunlarda yaşandı diyebilen
bir film. Tabii ki, din, mitoloji ve psikolojik korku ekseninde.
KE - Alamet-i Kıyamet, cinlerin ve büyülerin olmadığı
farklı bir film. Filmin sloganı olan “Sizi korkutan şeyler aslında #No72 'de yaşanmış hikayenin ta kendisi” cümlesi
bile oldukça merak uyandırıyor. Filminiz hakkında neler söylemek istersiniz Türk
korku sineması seyircisine? İzleyicileri neler bekliyor?
DCA-
Anlatım dili olarak çok
farklı bir film bekliyor diyebilirim. Kanat Doğramacı ve Oğuzhan Başoğlu da çok
farklı düşünen ve yenilik isteyen yapımcılar. Desteklerini hiç esirgemediler ve
bu yüzden de iyi bir birleşim oldu. Hep beraber ne yapmak istediğimize karar
verdik. Sonrasında ise tarikatlar
ve sembolizm üzerine çok uzun bir dekor çalışması yapıldı. 72 No’lu apartmanda
bulunan her eşya aslında çok daha farklı anlamlar ifade ediyor ve her yerde bir
sembol saklı. Ben seyirci olsaydım bu filmden alacağım en büyük keyif, içindeki
sembolleri keşfetmek olurdu. Hatta apartmanın numarasından başlayabilirler :)
KE- Türkiye’de
korku filmi çekmenin ne gibi zorlukları var?
DCA- “Yine mi ? ” İlk tepki bu oluyor ve ben bunu sevmiyorum.
Fragmanı koyduk, hemen yine cin filmi
falan. Aslında hiç alakası yok. Kardeşim bir izle, oku sonra istediğin yorumu
yap. Seyirci farklı tür korku filmlerine destek olursa dünyaya açılırız. Çekim
konusunda bence hiç bir ülkeden eksiğimiz yok.
KE- 2016’da çok fazla korku filmi vizyona giriyor. Bu
rekabet nasıl etkileyecek sizce Türk korku sinemasını?
DCA- Rakipler hakkında çok konuşmak istemiyorum, herkes için hayırlısı
ama korku filmlerinin birbirlerine yakın tarihlerde çıkması, korku filmlerine yapılacak bir yanlıştır. Çünkü
ülkede zaten sınırlı seyirci var ve o seyirci bölünürse herkes kaybeder.
Dolayısıyla bu rekabet film kalitesini yükseltecek mi emin değilim. Biz ekip
olarak çok kaliteli bir film yaptık ve içimiz çok rahat.
KE- Korku sinemasında çok
farklı türler yer alıyor. Türkiye’de bu türlere yer vermek ne kadar doğru bir
karar sizce? Artık yavaş
yavaş seyircinin cinlerden ve büyülerden kurtulması gerekmiyor mu?
DCA- Gerekiyor kesin ama, seyirci de seviyor. Gişe rakamları da bunu
söylüyor zaten. Bu sene sanırım yavaş yavaş deneniyor farklı alt türlere geçiş,
umarım sektör olarak başarırız.
KE - Çekimler sırasında sette yaşanan ilginç veya komik olaylar varsa
bizimle paylaşır mısınız?
DCA-
Ekipçe çok eğlendik o
kadarını söyleyebilirim. Yeni film yaparsak yine beraberiz.
KE- Yeniden
korku filmi çekmeye devam edecek misiniz? Yeni projeleriniz varsa kısaca
anlatır mısınız?
DCA-
Aklımda birçok korku filmi
senaryosu var, fakat bir sonraki projem sanırım bir aşk filmi olacak. Fark
etmişsinizdir ki, aşk falan pek yakın olduğum bir konu değil. O yüzden ben bile
söyleyince garipsiyorum ama, yaşayamadığım bir aşkı anlatmak süper bir şey ve o
iş için inanılmaz heyecanlıyım.
KE- Çok korku
filmi izler misiniz? Bugüne kadar sizi en çok etkileyen, favoriniz olan korku
filmi ve yönetmenler nelerdir?
DCA- Her korku filmini
izliyorum diyebilirim ve şimdi ise Krampus’u bekliyorum. Favori yönetmenim
klişe olacak ama yapacak bir şey yok Hitchcock. En sevdiğim filmler Birds, Elm
Sokağında Kabus, It, The Devil’s Backbone ve bence korku sayılmaz ama Jawsı
izlerken keyiften ölebilirim.
Bu Yazım Popüler Sinema da yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder