Çocukluğumuzun
dizisi Görevimiz Tehlike, zamanında Mr. Spock’ı bile uzaydan alıp ajan yapmış dönemin
en kült casusluk dizilerindendir. Maskeler sayesinde kılık değiştirme, kusursuz
planlar, harika bir ekip dizinin ana temasıdır ve yaklaşık 50 yıl süren bir
macerası vardır Görevimiz Tehlike’nin. 1996’da Brian De Palma sayesinde dizi
beyazperde de Tom Cruise eşliğinde hayat bulmuş ve devam filmleri de yaklaşık
her 4 yılda bir yenilenerek seyirciyle buluşmuştur. Ethan Hunt karakteri neredeyse
artık Tom Cruise’un üzerine yapışmış durumda. Onsuz bir Görevimiz Tehlike
düşünmek artık ne yazık ki mümkün değil. Belli bir yaştan sonra içini
korkusuzluk saran ve asla yaşlanmayan oyuncunun adrenalin tutkusu da gün
geçtikçe artmakta. Hem oyuncu hem de yapımcı olarak karşımıza çıkan Tom Cruise,
her geçen filmde bir öncekinin üstüne çıkabilmek, çıtayı yükseltmek ve
izleyicinin beklentilerini karşılamak için farklı yollara başvuruyor. Daha
önceleri gökdelen tepelerinde gezinen ünlü yıldız şimdi de dublörsüz olarak
uçak tepesinde yer alıyor. Her defasında farklı yönetmenlerin el attığı
başarılı serinin son ayağı olan Rogue Nation, Edge of Tomorrow, Jack Reacher,
The Usual Suspects gibi başarılı filmlerin senaryo yazarı Christopher
McQuarrie tarafından seyirciyle
buluşuyor.
Serinin
4.filmi olan Ghost Protocol’un kaldığı yerden başlayan Rogue Nation , muhteşem
bir uçak sahnesi ile açılıyor. Ethan Hunt’ın karşılaşacağı en zor görevlerden
birinin ilk adımlarını attığı bu sahneden sonra, kendini aksiyonun kucağına
atan film durmaksızın tam gaz ilerliyor. Başından beri çalıştığı örgüt olan IMF
( Impossible Missions Force)’In kapanması ve CIA ‘in eline geçmesi ile yüz yüze
kalan Ethan Hunt başını bu defa iki farklı belaya bulaştırıyor. Öğrendiği bu
gerçeğin ardından yalnız başına kalan Hunt, IMF’in kendisini didik didik
aramasından kurtulup onlara gerçeği kanıtlamak zorunda kalıyor. Ordan oraya
koşturan Hunt, kendisine esas hedef olarak da, daha büyük tehdit unsuru oluşturacak
olan ikinci baş belası Sendika denen bir Anti-IMF örgütünü seçiyor. Bir yandan
kedi fare oyununa dönüşen kovalamacayla ugraşan ve hayalet şeklinde takılan
Hunt, bir taraftan da dördüncü filmle beraber oluşan harika ekibini toplamaya
çalışıyor.
Rogue Nation,
bir yandan James Bond filmlerini aratmayacak kadar teknolojik bir aksiyonla
seyirciyi doyururken, diğer yandan da filmin başarılı senaryosunun altında
ilerleyen akıl almaz bir soygun ve
suikast oyunlarıyla dolu nefis bir hikayeye el atıyor. Filmin bana göre en
unutulmayacak sahnesi olan Viyana operasındaki gerilim yaratan bir müzik eşliğinde
gerçekleşen ikili suikast girişimini ve Hunt’ın son anda verdiği kritik kararı
mutlaka görmeniz gerekiyor. Bunun dışında BMW’nin araba ve motorsiklet
reklamını bol bol gözümüze soktuğu enfes takip sahneleri de filme renk katıyor.
Casablanca’nın daracık yollarında başlayan müthiş araba takip sahnesinin yarattığı
aksiyon hiç ara vermeden, yerini nefes kesen motorsiklet sekansına bırakıyor.
Ethan Hunt, MI:2’deki akrobatik motorsiklet sahneleriyle bizi buluşturan ünlü
aksiyon yönetmeni John Woo’dan çok şey öğrenmiş olsa gerek ki bu defa daha
farklı ve daha hızlı motorlarla son sürat gaza basıyor. Yönetmenin ve Tom
Cruise’ın özellikle CGI tekniğinden mümkün oldukça az yararlanıp, maksimum
derecede gerçek sahnelerle filmi doldurmak istemesi, izleyiciye daha kusursuz ve heyecan dozu yüksek bir aksiyon
gerilimi yaşatıyor.
Oyuncu
seçimlerine göz atacak olursak, öncelikle son iki filmde diğerlerine göre çok daha
başarılı bir cast seçimine rastlamak mümkün. Ghost Protocol ile ekibe katılan
Simon Pegg tarafından yaratılan mizah ile daha eğlenceli bir hale gelen
Görevimiz Tehlike, Ving Rhames ve Jeremy Renner’ın da yan rollerdeki
katkılarıyla izleyiciye tam bir seyir zevki yaşatıyor. Kadın karakterlerin de
yine başarısından söz etmek gerekirse eğer, bu defa geçen filmdeki Lea Seydoux’un
başarısını ikiye katlayan bir femme fatale karşımıza çıkıyor. Bakışlarını ve
mimiklerini 007-For Your Eyes Only’deki
Bond kızı Carole Bouquet’e çok benzettiğim Rebecca Ferguson, Rogue Nation’da
hem dövüş teknikleri, hem de başarılı oyunculuğu ile adeta döktürüyor. Daha
önce pek elle tutulur bir filmi bulunmayan oyuncunun eminim ki bu filmden sonra
yolunun açık olacağı garanti. Belki o da günün birinde Lea Seydoux gibi fark
edilip, Mission Impossible’dan çıkan bir Bond kızı olabilir. Deliver Us From
Evil’da içine şeytan kaçmış bir adamı canlandırarak harika bir iş çıkaran Sean
Harris, o çirkin, sevimsiz suratı ve buz kalıbı tavırlarıyla Rogue Nation’ın
kötüsü Solomon Lane karakterinin altından gayet güzel şekilde kalkıyor.
Görevimiz
Tehlike filmlerinin her defasında daha da iyiye giden bir imaj çizdiğini
düşünürsek eğer, Rogue Nation’ın bu çizgiyi daha da öteye taşıdığını görmemek
mümkün değil. Bir yandan kendine hayran bıraktıran parlak fikirlerle dolu bir
casusluk hikayesi, diğer yandan ihtişamlı çekim teknikleri ile donatılmış görsel olarak seyirciyi
doyuran ve durmak bilmeyen temposu ile son zamanların en sıkı ajan filmlerinden
birisi Mission Impossible-Rogue Nation.
Not: Tom Cruise hazır yaşlanmıyorken
arayı fazla uzatmadan devam filmleri gelse iyi olur.
Bu Yazım Popüler Sinema'da yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder