Şans Ayağıma Geldi
Hem oyunculuk
, hem de yönetmenlik yapan Thomas McCarthy’nin 2011 yapımı ilk filmi Win Win ( Kazananlar
Klübü) oldukça güzel eleştiriler almıştı. Ardından çektiği “The Cobbler” (Şans
ayağıma geldi) ile bu sefer dram ve komedinin yanına fantastik unsurları da
ekleyen Thomas McCarthy, Adam Sandler’ın yanı sıra, Dustin Hoffman ,Steve
Buscemi ve Ellen Arkin gibi güçlü karakter oyuncularına da filmin kilit
rollerini dağıtmayı uygun görmüş. Enteresan bir hikayeye sahip olan “The
Cobbler” aslında izleyiciye güzel mesajlar vermeyi de ihmal etmiyor. Kazanılan doğa
üstü yetenekleri ve güçleri önce eğlence amaçlı sonrasında ise kendi
çıkarlarımız için kötüye kullanma fikrini daha önce Jim Carrey’in “Bruce
Almighty” (Aman Tanrım) filmi bizlere güzel bir şekilde anlatmıştı. Hemen hemen
aynı giriş bölümüyle başlayan The Cobbler’ın hikayesi bir süre sonra farklı
maceralara dönüşüyor.
Max Simkin
(Adam Sandler), filmde nesilden nesile
geçen kunduracılık mesleğinin günümüzdeki en son temsilcisini canlandırıyor.
Yahudi kökenli Max, babasının aileyi terk etmesinden sonra yıllardır hasta ve
bunamış annesiyle birlikte yaşamaktadır. Gündüzleri baba yadigari olan ayakkabı
tamirciliğini halen başarıyla sürdürmekte ve kendisi çevresindekiler tarafından
çok sevilmektedir. Özellikle yan komşusu olan berber Jimmy( Steve Buscemi) ile
çok iyi anlaşır onun sayesinde en sevdiği turşuları elinden eksik etmez. (Filmde
neden devamlı bir turşu ikramı var diye düşünen seyircinin merakı filmin sonuna
doğru son buluyor.) Max’in rutin bir şekilde devam eden esnaflık hayatı, günün
birinde bodrum katında sakladığı eskilerden kalma bir dikiş makinesi sayesinde değişir.
Müşterilerden gelen ayakkabıları bu makine ile tamir ettikten sonra ayağına
giydiğinde ayakkabının sahibine dönüştüğünü anlayınca çılgına döner. Max için
eğlenceli dönem şimdi başlar. Kimi zaman bir Çinli olup çin mahallesinde
takılırken, kimi zaman bir çapkın olarak kızların peşine düşer. Yönetmen filmin
ana konusunun yanı sıra kentsel dönüşümle ilgili bazı detaylarda seyirciye
mesaj vermeyi de ihmal etmiyor. Max, güçlerini her ne kadar başlarda eğlence ve
maddiyat için kullansa da sonradan elindeki bu sihiri çok daha farklı bir amaç
için kullanıyor. Kendisi için çok özel anılara sahip olan evini asla terk etmek
istemeyen yaşlı Solomon’u peşindeki bazı kötü adamlardan koruyan Max, ister
istemez başını belaya sokar.
Bir anda
sakin ve mutsuz bir adamın hayatını değiştiren bu harika sihir sayesinde film
adeta eğlenceli bir masala dönüşüyor. Seyirciye zaman zaman böyle bir güce
sahip olsan sen ne yapardın sorusunu sordurtan The Cobbler oldukça akıcı bir
senaryoya sahip olduğundan sıkılmak için vaktiniz kalmıyor. Her ne kadar şekil
veya beden değiştiren komedi filmlerinde rastladığımız klişe sahneler ve
diyaloglar yine karşımıza çıksa bile seyirciyi rahatsız etmiyor. Oynadığı
filmlerde mutsuz,sakin ama aynı zamanda çok sevilen,neşeli, eğlendiren
karakterleri başarıyla oynayan Adam Sandler ,bu defa biraz daha dramatik bir
role hayat veriyor. Filmin en önemli sahnelerinde ortaya çıkan Dustin Hoffman ise sağlam oyunculuğu ile
hikayeye renk katmış. Fazla uzatmadan tadında ve sürpriz bir finalle biten The
Cobbler bu türün meraklılarına hoş vakit geçirtecek bir film.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder