Kevin Kolsch ve Dennis Widmyer ikilisinin elinden çıkan
Starry Eyes, hayalleri için herşeyi göze alacak kadar hırslı bir garson kızın
başına gelen rahatsız edici bir hikayeyi anlatıyor. Hollywood starları gibi
şöhret peşinde koşmak, ünlü olmak kim istemez ki? Ama tüm bunların peşinde
koşarken de, attığınız her adımın farkında olmalı ve frenleyemediğiniz o
acımasız hırsınızın da başınıza iş açmamasına dikkat etmeniz gerekiyor. Kimler
sizi yönlendiriyor, ne için görüşmeye çağrılıyorsunuz ve etrafınızda
dikkatinizi çeken yanlış olaylar dönüyor mu? Filmin baş kahramanı olan huzursuz
ruh hali ve oldukça hırslı bir yapıya sahip Sarah’ın dikkat etmediği noktalar
da işte tam bunlar.
Sarah’ın tehlike arz eden hırsından daha güçlü ve ilginç
bir yönü daha var. Kendisine olan güveni yok olmaya başladığında ve korkuları
ile yalnız kaldığında, odasındaki Hollywood starlarının posterleri adeta alay
edermişcesine üstüne üstüne geliyor. Bu durum karşısında Sarah’ın sinir
krizleri geçirmesi, saçlarını yolması ve kendisine engel olmaya çalışması ise farklı
zamanlarda ürkütücü bir ruh haline büründüğünün göstergesi. Günün birinde Sarah’a
oldukça eski ve güçlü bir şirket olan Astreus’un Gümüş Çığlık adındaki bir
gerilim filmi için deneme çekimi teklifi geliyor. Şöhret olmayı dört gözle
bekleyen Sarah’ınartık tek yapması
gereken tüm hünerlerini ortaya koymak ve seçici ekibin karşısına çıkmak. Karanlık
ve ürkütücü bir ortamda gerçekleşen deneme çekimi sırasında, farklı istekleri
olan bu seçici ekibin sergilediği sevimsiz haller aslında Sarah’ın pek de hoşuna
gitmiyor. Ama hayalleri için ne istenirse yapmaya hazır. Ortaya koyduğu değişik ve üstün performansı dikkatleri çekiyor
ve başrol için seçiliyor. Sarah bu seçme sonrasında aslında şeytani bir şirkete
ruhunu teslim etmiş olduğunun farkında değil.
Filmin bundan sonraki kısımlarında ünlü olmak için sadece
ruhunu şeytana teslim etmek değil aynı zamanda oyuncunun yataktan da geçmesi
gibi klişeleşmiş bir detaya da rastlıyoruz. Bu da Hollywood filmlerine
gönderilen bir eleştiri ya da mesaj niteliğinde sayılabilir. Uzun zaman boyunca
beklediği bu zaferin ardından Sarah, kendisinden yapılması istenilen her türlü şeyi
istemeden de olsa yerine getiriyor. Filmde çok açık şekilde anlatılmasa da,
Astreus’ın şeytani bir şirket ve başındaki patronun da bir şeytan gibi tasvir
edildiği çok net. Starry Eyes’ın en can alıcı özelliği ise, sıradan bir hikaye
gibi giderken finale yaklaştıkça yükselen
bir ivmeyle sarsıcı ve rahatsız edici bir gerilime dönüşmesi. Sarah’ın Astreus
tarafından seçilmesinden sonra başına gelen tüm olaylar ve değişim süreci
tamamen kendi içindeki şeytani varlıkla savaştığının da bir kanıtı. Bu savaşı
verirken Sarah’ın vücudunun gün geçtikçe deforme olmaya başlaması kısa bir süre
sonra kendisini tanınmaz bir hale getiriyor. Ardından anlamsızca cinayetler
işlenmeye başlıyor, ortalık kan gölüne dönüyor ve Sarah gizemli bir tarikat
eşliğinde şeytanla verdiği savaş sonrası adeta yeniden doğuyor. Buradaki
yeniden doğuş sahnesi titizlikle hazırlanmış makyajın ön planda olduğu görsel
açıdan çok başarılı bir sahne.
Filmin en önemli ve seyredilmesi gereken kısmı Tahran
doğumlu Sarah rolünü oynayan Alex Essoe’nin mükemmel performansının geçtiği
sahneler. Body Horror dediğimiz vücudun deforme olarak değişim sürecini ele
alan bu korku alt-türünün en önemli özelliği kesinlikle oyuncuların iyi
seçilmesi. Makyajların yerinde ve itinalı olmasının dışında, değişim süresinde
geçen gerilim dolu anları seyirciye en iyi yaşatacak olan kesinlikle oyuncudur.
Alex Essoe, filmdeki başarılı oyunculuğu sayesinde pek çok eleştirmen
tarafından tam not aldı ve Horrorant Film Festivali tarafından En İyi Kadın
Oyuncu seçildi. Ayrıca film de, bazı festivallerden ödülle döndü.
Bu arada Starry Eyes’ı beğenenlerin ve bu tip filmlere
ilgi duyanların, yine bir Body Horror türü olan Contracted I ve II’yi
seyretmelerini tavsiye ederim. Sıradışı yönetmen David Cronenberg’in filmlerindeki
enteresan ve kendine özgü dönüşüm süreçlerini anlattığı hikayelere yakın duran
Starry Eyes, korku filminden daha çok gizem/gerilim türüne kayan bir yapım.
Hollywood sinema sektörüne güzel eleştirilerde bulunan film, sonlara doğru
yaşattığı rahatsız edici gerilim ile de, seyirciyi rahatça ele geçiriyor.
Korku/gerilim filmlerine
olan düşkünlüğümü, farklı site ve dergilerde yazdığım inceleme, eleştiri ve
dosya türündeki yazılarla pekiştirirken, uzun zamandır da yerli/yabancı
yönetmen/oyuncularla yaptığım röportajlara da yer vermekteyim. Bu defa Starry
Eyes’ın parlayan yıldızı Alex Essoe ile bir röportaj yaptım. Kendisi beni
kırmadı ve GodFather dergisinde yayınlanmak üzere sorduğum soruları içtenlikle
cevapladı. Alex Essoe’ye hem dergi, hem de kendi adıma çok teşekkür ediyorum.
KE- Marcus Dunstan’ın gerilim filmleri gerçekten çok başarılı. The
Neigbor’da birlikte çalıştınız. Marcus
Dunstan ile beraber aynı sette çalışmak nasıl bir duygu?
AE- Marcus’la birbirimize çok çabuk ısındık. İlk görüşmemiz
kısa sürede filmler hakkında ayrıntılı bir söyleşiye evrildi. Böylece sete
geçtiğimizde oldukça uyumlu bir ikili oluşturduk. Belki de karşılaştığım
insanlar arasında en kolay çalışılabilecek olan kişi odur.
KE- Korku/Gerilim filmlerinde oynamak sizi
nasıl hissettiriyor?
AE- Harika hissettiriyor, favori filmlerimden
bazıları korku-gerilim türünde. Yine de bence The Neighbor korku-gerilimden çok
aksiyon-gizem türünde.
KE- Starry Eyes, özenli makyaj isteyen bir
film. Vücudun deforme olma sahneleri gerçekten ürkütücü ve makyajlar çok
başarılı. Bu sahneleri çekerken hiç zorluk yaşadınız mı?
AE- O kontak lensler takılıyken görmek en büyük ve
belki de tek zorluktu. Bazı zamanlar makyaj süresi 5-7 saate kadar
çıkabiliyordu ama benim için pek de sorun değildi.
KE- Bugüne kadar rol aldığınız filmlerin
içinde en çok beğenilen karakter hangisiydi? Bu karakter ile ilgili
İzleyenlerin tepkileri nasıl oldu?
AE- Kesinlikle Starry Eyes’daki Sarah karakteri.
Karakter çok köklü değişiklikler geçiriyor, bir oyuncunun engellerle imtihanı
gibi. Bence seyirci bu filme oldukça güçlü bir reaksiyon gösterdi.
KE- Rol tekliflerinde karşınıza çıkan
senaryolarda en çok neye dikkat edersiniz?
AE- Benim için önemli olan “Hikâye iyi mi,
canlandıracağım karakter daha önce içinde bulunmadığım bir yere götürecek mi
beni ve yönetmenin yaratıcılığına güvenebilirim gibi hissediyor muyum?”un
cevapları.
KE- Starry Eyes filmi ile Horrorant film
festivalinde En iyi Kadın Oyuncu Ödülünü kazandınız. Bu başarınızın sırrı
nedir?
AE- Teşekkürler. Bence başarının en önemli sırrı
işinize bütünüyle bağlı olmak ve canınız çıkana kadar çalışmak, başka türlü
başarıya ulaşmanız mümkün değil.
KE- Starry Eyes gibi bir korku filminde
oynamak sizi tedirgin etmedi mi? Bu rolün altından kalkamayacağınızı
düşündüğünüz oldu mu?
AE-
Filme
başlamadan hemen önce biraz da olsa tedirgin hissettim tabi ki. Bir tür
filminde ilk kez başrolü üstleniyordum. Senaryo ve karaktere resmen âşıktım. Bu
yüzden kendi kendime büyük bir stres kaynağıydım. Yine de çekimler başladığı
anda deneyimlemenin içinde kaybolmak çok kolaydı. Tabi bu hep birlikte
çalıştığımız yönetmenlerin, yapımcının ve ekibin birlikte çalışması harika
kişiler olmasından kaynaklanıyordu.
KE- Bundan sonraki projelerinizde sizi
yeniden korku filmlerinde görecek miyiz? Yeni projelerinizden kısaca
bahsedebilir misiniz?
AE- Daha yeni Fashionista adında harika bir
festivalde Simon Rumley(favori yönetmenlerimden biri)’in yönetmenliğini yaptığı
diğer filmimin premieri gerçekleşti.
Gelecek sene vizyona girecek olan Revelers ve Red Island isminde iki
filmim daha var ve ikisi için de çok heyecanlıyım.
KE- Bugüne kadar izlediğiniz filmlerin
arasında sizi en çok etkileyen 2 filmi, nedenleriyle birlikte yazabilir
misiniz?
AE- Bu fazlasıyla zor bir soru, haha!
Bir çok isim geliyor aklıma ama sanırım herkesin izlemesi gerektiğini
düşündüğüm iki filmin birincisi Toshiya Fujita’dan Lady Snowblood ve Rainer
Werner Fassbinder’den The Marriage of Maria Braun. Dünya sinemasında devasa
etkisi olan harika iki film ve benim için de tüm zamanların favorileri.
Bu Yazım GodFather dergisi Aralık '16-Ocak 2017 sayısında yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder